iyi yazdığımı biliyordum. Yazdıklarımın tuttuğunu biliyorum. Okuduğum zaman seyircinin dikkatini çekebildiğimi biliyorum. Muhsin Omurca ile 80�lerin ortasında Knobi-Bonbon�u kurmadan önce kaç kez okuma yaptım... Yüzlerce okumada nasıl tepki aldığımı biliyorum. Beni Berlin Senatosu 1996�da resmen davet etti. Bir �Alman-Türk Kabaresi�( Deutsch- Türkisches Kabarett) kurmamı istediler. Devamlı Türkler oynayacaktı. Ben istemedim onu. Bu tür bir kabare istemediğimi söyledim. Ben �Deutsches Kabarett�( Alman Kabaresi) istedim, orada tüm yabancılar oynayacaktı. Ben sahne bulamayan tüm yabancılara kapılarımı açmak istiyordum. Bu benim için aynı zamanda politik bir sorumluluktu. Ben o politik bilincin içindeyim. Arap, Yahudi, İtalyan, Türk hepsi geldiler daha sonra ve bende, �die Käs�de oynadılar. Kendilerini gösterecek ba�ka yerleri yoktu. Tabii biz �die Käs� olarak hemen referans olduk. Yani, bizde sahneye çıkan �Ben die Käs�de oynadım� diyebiliyordu.
- İ�in ba�ından itibaren, �Ben burayı genç arkada�lara açacağım� diyordunuz, hatırlıyoruz... �İNASİ DİKMEN- Aynen öyle. Özellikle yabancı kökenli genç çocuklara mutlaka yer açarım, onlara hep yerim vardır. Artık bir yer olmaktan çıktık, bir referans olduk; bir referans veriyorum. Elbette her iki cümle kuranı da çağırmıyorum, izliyor ve seçiyorum.
- Almanlar Türklerin hangi özelliklerine, Türkler Almanların hangi özelliklerine gülüyor? İki toplumun birbirine gülme denklemini siz içinden ya�adınız. Gözlemleriniz neler? �İNASİ DİKMEN- Bir kere �öyle bir �ey var: Türkiye�de bizi Almanca izleyen seyirciyle buradaki Alman seyirci arasında korkunç bir entelektüel fark var. Türkiye�dekilerin entelektüel gücü sıfıra yakın; hiçbir bilgisi yok, ama çok önyargısı var. Türkiye�dekilerin de buradaki Türklerin de çok �dü�man� var kafalarında. Çok baskı var, Allah baskı yapıyor, peygamber baskı yapıyor, Kuran, İncil baskı yapıyor... Türkiye�de ise zaten her �ey baskı; kafalarında insanların çok dü�manları var. Türk seyirciye bir �ey anlattığımızda, hele yanında Alman seyirci de varsa, kendisine saldırıldığını dü�ünüyor hemen. �Bana saldırıyor, beni rezil ediyor bunlar� falan diyor. Oysa amaç o değil ki. Ben sahneye Türkleri zayıf yanlarını getirdiğimde, amaç Almanlara �Bizim sizden altta kalır bir yanımız yok. Bizim de zayılıklarımız var. Onlardan biri de i�te bu� falan diyebilmek. Amaç, böylelikle bir özgürle�meyi sağlamak. Kurtulmalarını sağlamak. Yoksa rezil edecek bir �ey yok ortada. Zaten entelektüel seyirci, sahnede söylenenlerin rezil etmek değil, ele�tirmek için yapıldığının hemen farkına varır. Biz seyirciyi kafasının içindeki dü�manlardan özgürle�tiriyoruz aslında. O kafasının içindeki dü�mana hiç olmazsa bir sempatiyle bakmasını istiyorum. Hicivdeki amaç da zaten odur. Ben Cem Yılmaz gibi bir sinik değilim...
© Foto: ömer yaprakkıran
- Sinik olmak mizahı yaralıyor mu? �İNASİ DİKMEN- Evet. Ben Cem Yılmaz�ın gösterilerini izledim. Hakaret ettiği insanların parasıyla geçinen biri. Ben sinik değilim. Ben insanları severek ele�tiriyorum, onlara sempati duyuyorum, kendimi onların yerine koyabiliyorum. Kurbanıma, yani sahnede ele�tirdiğime de empati duyuyorum. Hiçbir Alman�a ya da Türk�e sahnede küfretmem...
- Aziz Nesin geni mi var sizde de? �İNASİ DİKMEN- Onun eğitimi var.
17