Hayriye yanılıyordu , zaman ve hayaller konusunda . Gerçekte işaretlere yaklaşmamız bir yıldızın başka bir yıldıza yaklaşması bazen kayması gibi birbirlerine yaklaşmış , hatta varmış gibi görünseler de işaretlerimiz ve olan farklı düzlemlerde bambaşka yönlere gitse de yaklaşmış illüzyonu yaratıyor . Bunlar sadece göz aldatmacası çoğu zaman . Yine de Hayriye , her şeye çok yaklaştığını düşündü . En büyük hayali belki de artık ellerindeydi . Yine yanılıyordu , okulu kazanmak her şeyin bir kez daha başlangıcıydı yalnızca . Kendisini nelerin beklediğini tahmin bile edemezdi .
Günler aktı da aktı . Sınav sanki daha dün olmuşçasına geceleri hala rüyalarında sorular çözüp sınava girse de valiz hazırlanmış , Ankara ’ ya doğru yola çıkmak için gerekli bütün hazırlıkları yaptığına inanmıştı o . Elinden geleni yaptıysa ve banyoda kullanacağı terlikleri bile düşündüyse de hayat düşünüp tasarlamak için çok fazla parametreye sahipti . Üstelik ne yazık ki insan beyni yaşamadığı şeyleri simüle etme becerisine sahip değildi . Doğrusu o , yaşadıklarını hatırlarken bile arıza veren biraz ilkel bir makine gibiydi . Hayriye , zeki bir kızdı . İstediği herhangi bir bölümü okuyabilirdi , bu yüzden ailesi tıp okumayı istemesini çok istemiş hatta bu konuda çok ısrar etmişti . Ama o bilim insanı olmakta onlardan daha fazla diretmişti . Her soruya insan gönlünün istediğini bilmez mi diyerek karşılık veriyordu . Gönlü bunu istiyordu , biliyordu .
Uzun uğraşlar ve korkunç uzun bir yolculuğun ardından Hayriye Ankara ’ ya vardı . Büyük umutlarını da sığdırdığı koca valizleriyle yerleşti bir öğrenci yurduna . Bir hafta sonra okulu başlayacaktı ve her şey tıpkı tanıtımlardaki yeşil çimlerde oturup bir gitarcının etrafında gülerek oturan ve okuduklarına dair tek kanıtları , bir ince kitabı yanlarında tutan o gençleri düşünerek kampüsü dolaşmaya başladı . AŞTİ ’ de dibinde bağıran insanları , sürekli yürüyen merdivenlerde koşan ve nedensizce şık kıyafetler içinde gerginlikten yırtılacakmış gibi duran insanları , kayıtta evraklarını unutan insanları , onları azarlayan diğer insanları , her adımı yokuş çıkarak atmaya alışamamasını ve yurt girişindeki ve öğrenci işlerindeki sinirli kadınları saymazsa harika bir gündü . Eylülün ortasında çiçek aromalarıyla burnundan ciğerlerine , oradan kalbine süzülüveren temiz havayı çekti derin derin . Gördüğü herkese gülümsemeye çalışarak , bazen karşılık bulup bazen görmezden gelinerek birkaç eşya ve yiyecek bir şeyler alıp odasına gitti . Daha çok şey vardı yapacak . Oda arkadaşıyla tanışmak , yepyeni bir hayata başlamak ve bilim insanı olmak gibi . Yol uzun ve çetrefilliydi ve Hayriye olacakları tahmin bile edemezdi .
22 Aidiyet