Tobei, samuray olma hayaliyle ka-
rısını terk eder ve savaşa dahil olur.
Genjuro ise savaş sayesinde çöm-
lek satışından kâr etmek için karısını
ve çocuğunu terk eder. Geri döne-
bilme şansı varken Genjuro, küçük
bir sarayda bir geyşanın hizmetine
girer. Herkesin kılıçtan geçtiği bir
anda o, aşkla kendinden geçmek-
tedir. Çok geçmeden yaşadığı şe-
yin gerçekliği konusunda şüpheler,
hayaller ve gölgelerle çarpışacak-
tır. Filmin betimlediği bu savaş or-
tamında bile bir umut var mıdır?
En gizemli sahnede yönetmen san-
ki bu soruya bir cevap verir. İki ai-
lenin çömleklerini kayığa yükleyip
göl yolculuğuna çıktıkları sekansta
nehrin karanlığı ve sisler dikkatle-
rini çeker. Kayığı yöneten ve şarkı-
sını söyleyen ise bir kadındır. Gök-
yüzüne biraz saklı ama çok yoğun
bir aydınlık hakimdir. Küreği çeken
kadın Ohama, şarkısı bittiğinde
onlara doğru sürüklenen bir kayık
fark eder. Boş gözüken kayıkta biri
kıpırdar, hayalet zannettikleri yara-
lı bir adam son nefesiyle konuşur.
Onlara korsanların olduğunu, can-
larının ve mallarının tehlikede oldu-
ğunu söyledikten sonra ölür. Onlar
da lanetli kayalıktan uzaklaşırlar.
Bu sahne filmin havasını özetler:
Ölüm bir hayalet üretir ve sesini
bizlere fısıldar. Kendisine alışırız,
buraya ait değilsin bile diyemeyiz.
Artık, ölümün sesi canlıları dola-
şır. Bu yanılgıdan sıyrılıp ölenlerin
sesine kulak verdikçe kurtulabiliriz
ölüm hayaletinden ve her zaman
Biwa Gölü’nü kaplayan sislerden…