İçimizdeki orkestra mükemmeli
görünce, Mendelssohn’un oda
müziğinden Mahler’in 8. Senfo-
nisine geçer ve parmaklarımız
titremeye başlar. Yağmur yağ-
dığında ortaya çıkan sümüklü
böceklere dönüşürüz, sadece
mükemmeli düşleyebildiğimiz-
de sanatı yakalayabiliriz ve ha-
yatımızı kontrol edebiliriz. Bir
meta filmdir yaşadığımız hayat,
Stardust Memories gibi; film bi-
ter ve salonda tek başımıza ol-
duğumuzu fark ederiz. Yaşadık-
larımız, bütün o gördüklerimiz
ve dinlediklerimiz, hepsi sine-
manın bir parçası olmuştur artık.
ma ve edebiyatta bunun yolunu
bize gösteren iki örnek var, biri
Stardust Memories’de, sinema
tarihinin en Proustyen sahnesi.
Sandy yoğurt yerken odaya tat-
lı bir yel esiyordur, yürüyüşten
gelmişlerdir. Güzel bir bahar
pazarıdır, yaz yakındır. Sandy,
Dorrie’yi görür, arkada çocuklu-
ğundan beri çok sevdiği bir Lou-
is Armstrong kaydı çalıyordur.
Bütün ayrıntılar birleşmiştir ve
o an Sandy, hayatına anlam
verecek ve ölüm anında ha-
tırlayacağı o mükemmel anı
yaşadığını anlar. Peki, gerçek-
ten bu kadar önemli mi mad-
lenimizi yemek? Hayatımıza
Peki, bizim madlenimiz nerede? anlam vermeye çalışmak, bile-
Bizim madlenimiz karşımıza çı- miyorum Altan bilemiyorum.
kınca onun nerede ve ne olduğu-
nu öğreneceğiz belki ama sine-