Belgesel sinemada anlatıya doğrudan etki eden bir diğer unsur ise kurgudur. Filmin, anlam taşıyan hareketli görüntüler bütünü haline gelmesi kurgunun varlığıyla gerçekleşir. Hiçbir belgesel ya da hiçbir film 1’ e 1 oranla çekilmez; yani hiçbir filmde, filmin yapım aşamasında kaydedilen görüntülerin tamamı kullanılmaz. Hangi görüntünün hangi parçasının hangi görüntüden önce veya sonra kullanılacağı filmin taşıdığı / ilettiği değerlere doğrudan etki eder, bu değerleri belirler. Bu bağlamda, kurguda“ eylemi kesme” kritik bir önem taşır. Her kesme ve her geçiş, zamanda ve eylemde bir kırılmaya ve anlatıda farklılaşmaya sebep olur. Yönetmenin niyeti doğrultusunda ya da değil, her kurgu hamlesi bir manipülasyon hamlesi demektir.
Kimi yönetmenler kurguyu kendi belgesel sinemacılığının temeline oturtmuştur. Kurgu, sinemalarına güç veren, anlatının yapısını oluşturan yegane unsur olmuştur.
Bu anlamda eser veren ilk yönetmen, Man with a Movie Camera filminin de yönetmeni, Dziga Vertov’ dur. Sine-göz akımını başlatarak kendisini derleyen, keşfeden, anlatan bir makine yerine koydu. Onun sineması, o zamana kadar üzerine dahi düşünülmemiş onlarca kurgu tekniğini yaratarak kurmaca sinemanın çok kısa bir sürede büyük bir mesafe katetmesini sağladı. Bunun yanı sıra Vertov, kendisinden sonra gelen bir çok belgeselciye anlatının sınırlarının ne kadar genişletebileceğini de gösterdi. Birleşik Devletler’ de ve Kanada’ da Direct Cinema’ nın; Fransa’ da ise Cinéma Vérité’ nin ortaya çıkışında esin kaynağı oldu. Bu iki akımı kurguya yaklaşımları açısından etkilediği kadar, kamera kullanımı açısından da etkiledi. Belgesel günlük hayata daha fazla yaklaştı, kamera sokağa indi.