Yönetmenin / Operatörün belge-
sel sinemada anlatıya etkisi kaçı-
nılmazdır. Bir yönetmenin kame-
rayla ilişkisi, belgeselde öznelliğin
başladığı noktadır. Öznellik, ka-
mera yerleştirmesi ve çerçevele-
meyle başlar. Bir objenin veya bir
anın hangi açıdan hangi ölçekle
fotoğraflanacağı o objenin izle-
yiciye hangi anlam ve duygu ile
geçeceğiyle doğrudan ilişkilidir. Bu mit, ilk defa hareketli görüntü-
nün kendi öz anlamı dışında ikinci bir
anlam taşımasına örnek teşkil eder.
Nanook of the North veya Life of
an American Fireman gibi sinema-
nın ilk döneminden filmler, kurma-
cayla belgesel arasındaki limitlerin
belirsizliğini kavramak için iyi ör-
neklerdir. Bu filmlerde farklı tek-
niklerle farklı sosyal bağlamlardaki
gerçeklikler manipüle edilmiştir.
Yönetmenin etkisi sinema he-
nüz bir sanat dalı, yönetmen de
henüz bir sanatçı, olarak kabul
edilmeden önce dahi belirgindi.
Lumière kardeşlerin meşhur filmi
“Trenin Gara Girişi”, kameranın
konumu dolayısıyla (trene tam kar-
şıdan bakarız) beklenilmeyen bir
etki yaratmıştır ve film, gösterimi
sırasında izleyicilerin kaçıştığına
dair kendi mitini dahi yaratmıştır.
İlkinde görüntülerin her biri filme
çekilirken çeşitli yönetmen di-
rektifleri eyleme dahil olmuştur. Dolayısıyla, tamamıyla manipüle
edilmiş bir gerçeklik sunulmuştur.
İkincisinde ise itfaiyecilerin çalı-
şırken kaydedildiği görüntüler;
tamamen kurmaca olan dekor,
oyuncu, ışık ve mizansen içeren
görüntülerle ilkel bir paralel kurgu
yöntemiyle bağlanmıştır. Her ikisi
de etnografik/sosyolojik bir bakış
gütmesine rağmen, yönetmenle-
rinin yoğun etkisiyle nostaljik an-
cak bozulmuş ve yönlendirilmiş
bir gerçeğe benzerlik sunmuştur.