Seyir alışkanlıklarımızı altüst eden
bir başka faktör de Anna’nın silaha
davranıp Peter’ı öldürdüğü anda
Paul’ün filmi geri sararak Anna’nın
elinden silahı almasıdır. Bu durum,
bizim öğrenilmiş izleyici beklentile-
rimizin oldukça dışındadır. Çünkü,
herhangi bir filmde işler ne kadar
kötü giderse gitsin, « kötüler daima
kaybeder ve iyiler kazanır. » Bize
hiçbir kötü özelliği gösterilmeyen
bir ailenin sonunda kazanmasını
görmek, « iyi » olmak için motivas-
yonumuzu yeniden üreten bir du-
rumdur. Klasik seyir alışkanlıkları-
mız film izlerken bir mesaj bulmak
ister ve bu mesaj ne kadar klişe
olursa olsun bizi bir nevi rahatlatır.
Ancak Haneke bizden bu « kla-
sik seyir alışkanlığı»nı acımasız-
ca alır, yerini nedensiz olaylar
zincirine ve tatminsizliğe bırakır.
Hatta yarattığı bu tatminsizlik duy-
gusunun Paul’ün kameraya baka-
rak söylediği, 4. duvarı tuzla buz
eden « Mantıklı bir gelişmeyle
gerçek bir son istiyorsunuz, öyle
mi ? » repliğiyle açıkça altını çizer.
Haneke bize istediğimiz « man-
tıklı son »u vermez. Onun ye-
rine ortalama bir süreye sahip
filmde uzun planlar gösterir.
Georgie’nin ölümünden sonra Ge-
org ve Anna’nın ağlaması, Anna’nın
saç kurutma makinesiyle telefonu
kurutması gibi sahneler alışılmış
anlatı filmlerine nazaran uzundur.
Haneke’nin kontrolü elinde bu-
lundurduğunu ve anlatacaklarını
bitirmeden bizi koltuğumuzdan
kaldırmayacağını adeta yineler.