8 8 | Page 14

Sert tartışmalarla yükselen tansi- yon, dönemin elektro / house mü- zik yapan barlarında tepe noktaya ulaşıyor. Bu kakofonik mizansenler- den mikroskobik görüntüler eşli- ğinde son bulan sahne geçişleri ise seyircinin nefes almasına imkan ta- nıyan estetik antraktlar niteliğinde. Campillo’nun yansıttığı bu dağı- nık ve vahşi kolektif ruh, özellikle filmin ikinci yarısında birleşerek Nathan ve Sean karakterlerinin ilişkisinde vücut buluyor. Perde- ye yansıyan dünya daha da da- ralıyor, iki sevgilinin karanlıkta- ki fısıltılarından ibaret oluyor. Kapalı mizansenlerden besle- nen film, Sean’ın hastalığına odaklanarak rotasını dramaya doğru çevirse de grubun için- de birey olmanın anlamını sor- guladığı ölçüde ilk yarının gidi- şatına sadık kaldığı söylenebilir. Nitekim, finalde hem psikolo- jik hem de fiziksel olarak tüm karakterlerin bir araya gelmesi, çemberi tamamlayarak yönet- menin filme hak ettiği nokta- yı koyduğunu kanıtlamaktadır. 120 battements par minute, haya- tın içinde olmanın, nefes almanın, başka bir deyişle “var olmanın” ne demek olduğunu bilen bir gözün bakışına sahip. Belki de filme can suyunu veren tam da bu: Yaşaya- rak bir filmi yaşatmak, her dakika yüz yirmi kez atan bir kalp ile… Öykü Sofuoğlu