ÖZGÜRCE KAZANMA DEVRİ BAŞLIYOR ÖZGÜRCE KAZANMA DEVRİ BAŞLIYOR | Page 8

Beyaz Yakalının Dertleri Üniversiteden mezun olduktan sonra hemen bir maaşlı iş bulma arayışına girilir. Devlet olursa daha iyi çünkü kovulma olasılığın daha düşük. Pardon, ‘garanti meslek!’ demeliydim. Aile bir yandan baskı yapar, arkadaşların iş bulmuş ve para kazanmaya başlamışlardır. Sen de bu kadar düzenin içerisinde sivrileyim, akıntıya karşı yüzeyim diyemezsin çünkü en sonunda kolundan tutup başladığın yere çekecektir çevrendekiler. Çünkü konfor alanından çıkmak çok zordur. Böylece inanmadığın bir işte çalışırken bulursun kendini. İlk işe girmek için can atarsın. Her şey çok güzel gelir. Çünkü yıllarca okumuş ve bir meslek edinmişsin, artık dünyayı kurtarma zamanı gelmiştir. Her şeyi öğrenmek için büyük bir hevesle atılırsın şirketteki tüm işlere. Onu da ben yapayım, fotokopiyi de ben çekerim, mailleri de ben düzenlerim… bir da bakmışsın ki tüm işler üzerine yapışmış. Gece geç saatlere kadar mesai yapmak durumunda kalırsın. Evli olmadığın için, çocuğun olmadığı için tüm mesailerde yer alırsın. Sesini çıkartamazsın. Çünkü sen yenisin galiba! Şirketler de bunu fırsat bilir, az maaşla daha çok iş yaptırırlar sana. Aradan 1 yıl geçer, başlarsın hafiften sorgulamaya. Acaba ne zaman zam alacağım? Ne zaman 15 gün izin alacağım? Cevabı söyleyeyim mi? Hiçbir zaman.. Özel şirketler kimseye ard arda 2 hafta izin vermemiştir. Onu böl, parçala, acil durumlara kullandığın için bir de bakmışsın ki tatil terimi havada uçuşuyor senin için. Cuma geldiği için seviniyorsun ama biliyorsun ki hafta sonu da mesai yapacaksın. Pazartesi gelince üzülüyorsun, ayakların geri geri gidiyor. Sabah zorla kalkıyorsun yataktan. Bugün işe gitmemek için acaba hasta olduğumu mu söylesem? Peki ya rapor alırsam yıllık iznimden düşer mi? İyi de işe gitmezsem işim azalmıyor ki kümülatif olarak artıyor. Ee o zaman ben işe gideyim. İstanbul ‘da yaşıyorsan eğer zaten bütün var enerjini kullanırsın ofise ulaşmak için. Ofise giderken aldığın yağlı poğaçayı yersin bir yandan, bir yandan da hafta sonu birikmiş mailleri kontrol edersin. Diğer bir yandan müdür çağırır. Hemen ağzındaki lokmayı yutar, üstünü başını düzeltir gidersin müdürün odasına. Daha haftanın ilk gününde başlamıştır görevler silsilesi. Sen daha geçen haftanınkileri bitirememişsin. Nasıl yapacaksın bu kadar işi? Tabi ki mesailere kalarak. Bir yandan da iş çıkışı arkadaşlarınla buluşmak istersin bir kafede. Belki de bir kursa yazılmak istersin. Hani şu hiçbir zaman gitmeyeceğin kurslara. Çünkü öyle bir vaktin yoktur ki. Neyse şirkette 3 yıldır çalışırsın ve artık biraz kıdem kazanmışsındır. En azından iş çıkışı arkadaşlarınla buluşursun. Onların da iş yerinde yaşadıkları saçma hikayeleri dinlersin. Müdürü adil değildir. Hep birilerini koruyor kolluyordur. Ekip arkadaşın da kendini gösterme ve bir an önce terfi almak istiyordur. Mesaiye kalır müdürün gözüne girmek için. E sen de kendini kötü hissedersin. Arada sen de mesaiye kalırsın haliyle. 5 yıl olmuştur. Hala istediğin kıdemi alamamışsındır. Başlamışsındır ya biz neden bu kadar çok çalışıyoruz ki? Yok bu bir Süpermen de bizi kurtarmaya gelsin. Çeksin alsın beni bu kurumsal hayattan. Boğuluyor gibi hissediyorum. Her şey çok anlamsız geliyor. Şimdi sana iki güzel haberim var. Önce kötüyü söylüyorum. Yok efendim Süpermen falan. Kimse gelip seni kurtarmayacak. Ne annen ne baban ne de arkadaşların seni bu çıkmazdan kurtarabilecekler. Şimdi ise iyi haberi söylüyorum. Bu çıkmazdan kurtulabilirsin. Hem de kimseye ihtiyacın olmadan. Evet, yanlış duymadın. Kimseye ihtiyacın yok. Sadece ve sadece kendine ihtiyacın var. Önce kendine, özüne dönmen ve kendin ile arkadaş olman gerekmektedir. Bunu nasıl yapabileceğine dair fikir ve önerilerimi ileride anlatacağım. 7