KENDİNİ PAZARLAYAN ÜRÜN
Bir ürün üretiminde yapılan en büyük hata o ürünün gerçekten bir problemi çözdüğüne
bakılmamasıdır. Herkes kendince bir ürün üretir ve bunu piyasaya sürer. Piyasaya bu ürün ‘bakın
böyle bir ürün var hadi satın alın’ şeklinde çıkmaktadır. Daha sonra da bu ürün zorla insanlara
satılmaya çalışılmaktadır. İnsanlar satın almaya meraklı değillerdir. İnsanlar duygulara yönelik
ürünleri almaya meraklıdırlar. Birisinin bize bir şey satmasından çok hoşnut değiliz ancak
birisinin bizim duygularımızın değiştirilmesi karşılığında gönüllü olarak paramızı veririz.
Önemli olan o duyguları değiştirebilmektir. Hal böyle olunca eğer insanların duygularına hitap
eden ürünleri piyasaya sürdüğünüzde hem problemi çözmüş oluruz, hem de duyguları tetiklemiş
oluruz. Yani pazarlama ihtiyacı bile duymamaktayız. Ürünün içerisine pazarlama zaten
yerleştirilmiş olmalıdır. Bir ürün satın alan birisi İstemsizce o ürünü pazarlamaya yani reklamını
yapmaya karar verir. O üründen o kadar memnun olmalıdır ki karşı tarafın parası olmasa bile
onun adına satın alıp ona hediye etmeyi bile düşünmelidir. İnsanlar hikayelere para öder, eğer
ürünün arkasında bir hikaye yoksa ve dikkat çekmiyorsa o ürün istediği kadar problem çözsün.
Ya bir defa kullanılıp atılacaktır veya unutulacaktır ya da hiç satın alınmayacaktır. O yüzden
büyük şirketlerde ürünler cazibesini yitirmektedir. Çünkü ürünü tasarlayan kişi onu bir
hikayeden feyz alarak, ilham alarak tasarlamıştır. Ürüne bakıldığında o ürün tek başına herhangi
bir anlam ifade etmemektedir. Tasarımcıdan çıkan ürün pazarlamaya doğru gittiğinde hikaye ve
dolayısıyla da ürün değerini kaybetmektedir. O yüzden müşterilerin hangi problemini çözeceğine
dair cümleler kurulmaktadır. Ancak önemli olan o ürünün arkasındaki hikayedir. Ürün o
hikayeyle bütünleştiğinde bir anlam kazanmaktadır. Pazarlama aşamasından sonra ise satış
aşamasına geçildiğinde o ürün artık duygusallıktan tamamen uzaklaşmıştır. Çünkü burada
paradan bahsedilmektedir. Para ise bize her zaman soğuk gelmiştir. Özellikle büyük şirketlerin
bu zinciri tamamlaması gerekmektedir. Tasarlayandan satışa kadar ürünün hikayesi
kaybedilmeden veya değiştirilmeden aktarılması gerekmektedir. Bunu en iyi yapan şirketlerden
bir tanesi Apple ’dır. Apple bir ürünü çıkartmadan önce tasarımcılarla hikaye odaklı
çalışmaktadır. Evet o ürünler bir problem çözmektedir ancak arkasındaki hikaye de çok
sağlamdır. Bu yüzden Apple yeni bir ürün çıkarttığında bunu direk piyasaya sürmemektedir.
Büyük bir sunum yapıp insanları sıkmadan mümkün olabildiğince yalın cümlelerle önce onun
hikayesi anlatılmaktadır ve daha sonra ürünün özelliklerinden bahsedilmektedir. Örnek vermek
gerekirse Apple ’ın saati bir insanın kalp krizi geçirirken yaşadığı sorunu çözdüğünü anlatan bir
gerçek hikayesi vardır ortada. Apple saati kalp krizini anlamış ve acil durumda aranması gereken
kişileri aramıştır. Böylece kişi kalp krizi riskinden uzaklaşmıştır ve onun hayatını kurtarmıştır.
Bunu dinleyen seyirciler Apple ’ın yeni çıkan saatini de hiç tereddüt etmeden almaktadırlar.
Çünkü kalp krizi riski herkesin başına gelebilecek bir risktir. Bunu kimse yaşamak
istememektedir. ‘Eğer Apple saat alırsak kalp krizi riskimizde ortadan kalkmış olur.’ Budur bize
inandırılan satın aldırma düşüncesi.
En büyük problemlerden bir tanesi de çok fazla sirkülasyon olarak ürün tasarlanmasıdır.
Ürünün kalitesine bakmadan ürünü bir an önce üretmek ve piyasaya çıkartmak düşünülmektedir.
Ancak ürün piyasaya çıktıktan sonra denenmeye başladığında eğer kaliteli değilse ürün
müşteriler tarafından artık tercih edilmemeye başlamaktadır. Bu yüzden biz de ürünlerimizi bir
an önce piyasaya çıkartmak için üretmemeliyiz, kaliteli olmasına da dikkat etmeliyiz. Bununla
ilgili 1974 yılında bir grubun lideri olan Mother Ann Lee bir düşünce tarzını bize aktarmıştır.
‘işimizi sanki bin yıl yaşayacakmış ve yarın öleceğinizi biliyormuş gibi yapın.”
Bu sözle çok çalışma ve mükemmeli isteme unsurlarını birleştirmiş olmaktayız.
19