ÖZGÜRCE KAZANMA DEVRİ BAŞLIYOR ÖZGÜRCE KAZANMA DEVRİ BAŞLIYOR | Page 20

KENDİNİ PAZARLAYAN ÜRÜN Bir ürün üretiminde yapılan en büyük hata o ürünün gerçekten bir problemi çözdüğüne bakılmamasıdır. Herkes kendince bir ürün üretir ve bunu piyasaya sürer. Piyasaya bu ürün ‘bakın böyle bir ürün var hadi satın alın’ şeklinde çıkmaktadır. Daha sonra da bu ürün zorla insanlara satılmaya çalışılmaktadır. İnsanlar satın almaya meraklı değillerdir. İnsanlar duygulara yönelik ürünleri almaya meraklıdırlar. Birisinin bize bir şey satmasından çok hoşnut değiliz ancak birisinin bizim duygularımızın değiştirilmesi karşılığında gönüllü olarak paramızı veririz. Önemli olan o duyguları değiştirebilmektir. Hal böyle olunca eğer insanların duygularına hitap eden ürünleri piyasaya sürdüğünüzde hem problemi çözmüş oluruz, hem de duyguları tetiklemiş oluruz. Yani pazarlama ihtiyacı bile duymamaktayız. Ürünün içerisine pazarlama zaten yerleştirilmiş olmalıdır. Bir ürün satın alan birisi İstemsizce o ürünü pazarlamaya yani reklamını yapmaya karar verir. O üründen o kadar memnun olmalıdır ki karşı tarafın parası olmasa bile onun adına satın alıp ona hediye etmeyi bile düşünmelidir. İnsanlar hikayelere para öder, eğer ürünün arkasında bir hikaye yoksa ve dikkat çekmiyorsa o ürün istediği kadar problem çözsün. Ya bir defa kullanılıp atılacaktır veya unutulacaktır ya da hiç satın alınmayacaktır. O yüzden büyük şirketlerde ürünler cazibesini yitirmektedir. Çünkü ürünü tasarlayan kişi onu bir hikayeden feyz alarak, ilham alarak tasarlamıştır. Ürüne bakıldığında o ürün tek başına herhangi bir anlam ifade etmemektedir. Tasarımcıdan çıkan ürün pazarlamaya doğru gittiğinde hikaye ve dolayısıyla da ürün değerini kaybetmektedir. O yüzden müşterilerin hangi problemini çözeceğine dair cümleler kurulmaktadır. Ancak önemli olan o ürünün arkasındaki hikayedir. Ürün o hikayeyle bütünleştiğinde bir anlam kazanmaktadır. Pazarlama aşamasından sonra ise satış aşamasına geçildiğinde o ürün artık duygusallıktan tamamen uzaklaşmıştır. Çünkü burada paradan bahsedilmektedir. Para ise bize her zaman soğuk gelmiştir. Özellikle büyük şirketlerin bu zinciri tamamlaması gerekmektedir. Tasarlayandan satışa kadar ürünün hikayesi kaybedilmeden veya değiştirilmeden aktarılması gerekmektedir. Bunu en iyi yapan şirketlerden bir tanesi Apple ’dır. Apple bir ürünü çıkartmadan önce tasarımcılarla hikaye odaklı çalışmaktadır. Evet o ürünler bir problem çözmektedir ancak arkasındaki hikaye de çok sağlamdır. Bu yüzden Apple yeni bir ürün çıkarttığında bunu direk piyasaya sürmemektedir. Büyük bir sunum yapıp insanları sıkmadan mümkün olabildiğince yalın cümlelerle önce onun hikayesi anlatılmaktadır ve daha sonra ürünün özelliklerinden bahsedilmektedir. Örnek vermek gerekirse Apple ’ın saati bir insanın kalp krizi geçirirken yaşadığı sorunu çözdüğünü anlatan bir gerçek hikayesi vardır ortada. Apple saati kalp krizini anlamış ve acil durumda aranması gereken kişileri aramıştır. Böylece kişi kalp krizi riskinden uzaklaşmıştır ve onun hayatını kurtarmıştır. Bunu dinleyen seyirciler Apple ’ın yeni çıkan saatini de hiç tereddüt etmeden almaktadırlar. Çünkü kalp krizi riski herkesin başına gelebilecek bir risktir. Bunu kimse yaşamak istememektedir. ‘Eğer Apple saat alırsak kalp krizi riskimizde ortadan kalkmış olur.’ Budur bize inandırılan satın aldırma düşüncesi. En büyük problemlerden bir tanesi de çok fazla sirkülasyon olarak ürün tasarlanmasıdır. Ürünün kalitesine bakmadan ürünü bir an önce üretmek ve piyasaya çıkartmak düşünülmektedir. Ancak ürün piyasaya çıktıktan sonra denenmeye başladığında eğer kaliteli değilse ürün müşteriler tarafından artık tercih edilmemeye başlamaktadır. Bu yüzden biz de ürünlerimizi bir an önce piyasaya çıkartmak için üretmemeliyiz, kaliteli olmasına da dikkat etmeliyiz. Bununla ilgili 1974 yılında bir grubun lideri olan Mother Ann Lee bir düşünce tarzını bize aktarmıştır. ‘işimizi sanki bin yıl yaşayacakmış ve yarın öleceğinizi biliyormuş gibi yapın.” Bu sözle çok çalışma ve mükemmeli isteme unsurlarını birleştirmiş olmaktayız. 19