Erzincan Kocakarı Efsanesi
Olur, da Aspires düzlüğünün yani basındaki kayalığa“ Koca karinin taşı” denir. Uzaktan bakıldığında kayalığın üstünde ki bir tas uzaktan bakıldığında ihtiyar bir kadını andırmaktadır. Coğrafi şartların şekillendirdiği bu tas parçasına” Kocakarı” denir ve hakkında şu efsane anlatılır.
Kocakarı 300 – 400 keçiden oluşan bir sürüye sahiptir. Kişi kışlakta, Yazida yaylakta geçirmektedir. O yıl ilk bahar erken gelmiş, ağaçlar çiçek açmış, dağ tas dahi yeşermiş. Kocakarının keçileri hep ikiz doğurmuş mahsulü çok olmuş. Bu iyi havalara aldana kocakarı mart ayında yaylaya çıkmış. Yaylada mahsulü iki katına çıkmış. Bundan keyif duyan kocakarı;
“ Mart gözüne parmağım Hopur Hopur oynar oğlağım El kalınlığı gelir kaymağım” demiş oynamaya başlamış. Ancak hava koşulları birden bire değişmiş ve bir fırtına, bir tipi bastırmış. Yaylaya yeniden kar yağmış. Fakat yayladan inme kararı kocakarıyı vahim sonundan kurtaramamış. Yolda sürüsü ile birlikte donarak tas kesilmiş. Halk Kocakarının sununu hazırlayan bu fırtınaya“ kocakarı fırtınası“ demektedir. Her şeyin bir zamanı olduğunu ve insanin hangi durumda olursa olsun şükretmesini bilmesi gerektiği, ibret verici bu efsane ile dile getirilmiştir.
PEPUK KUŞU EFSANESİ
Bir varmış bir yokmuş … Vakti – zamanda Anadolu’ nun küçük bir dağ köyünde anne baba ile iki çoçuğu yaşarmış. Çocuklarının biri erkek diğeri de kız imiş. Bu ailenin herkesi imrendirecek derecede neşe, mutluluk ve sevinç içerisinde dilekleri gerçekleşir her şey gönüllerince olurmuş. Oturdukları köyde gayet sevilen bu iki güzel çocuk da gün gelmiş cıvıl cıvıl kuş sesleri, kuzu meleyişleri, dere çağlayışları arasında mavi ve yeşilin alabildiğine uzandığı yaylaların güzelliği içinde, boylu boyunca dağların eteklerinde bulunan ağaçların gölgeleri ve serinliği içinde güle, oynaya, büyümüşler.
Taa ki günün birinde anneleri aniden rahatsızlaşıp ölünceye dek. Bu durum, ailenin tüm neşesini, huzurunu, mutluluğunu üzüntüye çevirip yok etmiş. İki kardeş de artık eskisi gibi ne gülmüş ne de sevinip oynamışlar. Her tarafa ağır bir yas ve sis bulutu çökmüş …
Bir müddet sonra evde aş pişirecek kimsesi olmadığı için babaları yeniden evlenmek zorunda kalmış. Evlenmişte üvey anneleri kısır olduğu ve de çocuğu olmadığı için çocukları hiç sevmez, düşmanca davranırmış. Fırsat buldukça kötülük eder, elinden gelen her zulmü yapmaktan geri durmazmış. Hele babaları evden çıkınca vay haline çocukların, onlara türlü türlü eziyetler eder rahat yüzü göstermezmiş. Çocukları gece gündüz çalıştırp, döver ve kimseye anlatmamaları için de