yetişmesi gereken dosyalarıyla evin yolunu tutmuştu. Caddenin pavyondan
bozma mağazalarından şık giyimli kadınlar dökülüyordu sokağa, ellerinde
onun şuan üstündekilerin toplam fiyatından daha fazla edecek, tek bir elbise
bulunan poşetleriyle. Bu, onu üzdü mü, sevindirdi mi bilemedi, tebessüm edip
başını çevirdi. Kilisenin önünde akordeon çalan çocuk ilişti gözüne ve kendi
çocukluğunu hatırlattı ona. Hatırlattı denmemeliydi buna, kendi çocukluğuyla
kıyasladı onu. Hatta dünyanın tüm çocuklarıyla kıyasladı. En çok da, film
kahramanlarıyla süslenmiş pahalı çantalı çocuklarla, bayramda aile
büyüklerinden elli liralar alan çocuklarla, sıcak montlu, sıcak ayakkabılı
çocuklarla, karnı tok, oyunlarında çocuklarla kıyasladı onu. Bu, düzen
kurgusundaki eşitsizliği görmek için yeterliydi ve ne olursa olsun bir çocuk,
çocuk olabilmeliydi burada önüne atılan bir lirayla mutlu olmak yerine.
Yarılanan sigarası onu derin düşüncelerinden ayırıp somut dünyaya
döndürmeye yetti. Rüzgar, içine çektiğinden çok daha fazlasını alıp
götürüyordu şüphesiz. Tekrardan caddeyi izlemeye devam etti. Mutlu aile
tabloları geçti önünden. Yan yana olup, yan yana olmayanlar geçti. Elinde
purosu ile fötr şapkalı beyefendiler geçti, Kaf Dağı’nı aşmışçasına kibirleriyle.
Parkalarının sol cebinde mecmualarıyla gençler geçti, gözlerinde ancak uzunca
bakılırsa görülebilecek bir hırs ve inançla. Daha nice insanlar geçti bin bir
suratlarıyla. Yalnızlar geçti, ayyaşlar geçti, hüzünler geçti, kahkahalar geçti. Son
dumanı çekti ciğerlerine, hayatı çeker gibi ve sigara bitti. Vakit geçti.
7