“
Woolf’un
bilinç
akışı tekniği Bergsoncu
gerçekliği, hayatın sürekli
akan bir bütün olduğunu en
iyi şekilde temsil eder. Bergson, saf bir süreklilik olarak
‘duree’ye işaret edip bunu
saat zamanının zıddında
tanımlıyordu.
Bergson’un
felsefesindeki ‘süre’ Virginia
Woolf’un
günlüklerinden
inşa edilen estetik teorisinde
‘varlık anları’na karşılık gelir.
Kapak Konusu
Virginia Woolf
Edebiyatta Yeni Bir Zaman Deneyi:
Mrs. Dalloway, Virginia Woolf’un
dördüncü, Tomris Uyar’ın deyimiyle onu “edebiyat tarihine oturtan”
romanları kronolojisinde Jakob’un
Odası’ndan sonra ikinci romanıdır.
Paul Ricoeur, Zaman ve Anlatı isimli
kitabında Mrs. Dalloway’den bahsederken şu ifadeyi kullanır: “…Bu
eser, Mendilow’un ‘zaman öyküleri’ ve
‘zamana dair öyküler’ arasında yaptığı
ayrımı örnekliyor…[Mrs Dalloway]
zamana dair anlatılardan.” Roman,
tema olarak zamanı sorunsallaştırır
diyemeyiz. Öte yandan, yapısal kurgu
olarak ‘zamana dair bir anlatı’ olur
çıkar Mrs. Dalloway. Anlatı, kitaba
ismini veren Mrs. Dalloway’in parti
hazırlıklarıyla başlayıp onun çevresindeki kitabın belli başlı karakterlerinin
zihnine girerek, diğerlerininse yalnızca
yaşamlarına değip geçerek ilerleyip
aynı günün akşamı partide sona erer.
Mrs. Dalloway’i zamana dair bir anlatı
yapan, yaklaşık iki yüz sayfalık bu
romanda tüm olan bitenin bir günün
sınırları içinde meydana gelmesi olabilir mi?
İnsan yaşamının yer ve zaman
kavramına bağlanarak ele alınması, bir
edebi tür olarak öykünün özelliğidir.
Buradan anlaşılıyor ki; zaman, öykünün
olmazsa olmaz, doğuştan getirdiği bir
niteliğini oluşturur. İçinde öykünün
tanımı geçen ders kitapları “bütün
öykülerin belli bir zamanda geçtiğini”
de ekler. Bütün edebi anlatılar da böylece konusunu aldığı olayın belli bir
zamanda başlayıp başka bir zamanda
sona ermesi bakımından “zaman öyküleri” konumundadır. Mrs. Dalloway de
ilk bakışta, sabah başlayıp akşam sona
eren tek bir günün anlatısı gibi görünür.
Ricoeur’un ise romanı yalnızca “zaman öyküsü”nün ötesinde “zamana
dair anlatı” olarak tanımlamasının sebebi ise; Mrs. Dalloway’in çizgisel
bir zamanda ardışık olarak meydana
gelen olayları anlatmak yerine, şimdiki
zamanı geçmiş zamandan ayrılmaz
kılması olacaktır. Dış dünyadaki devinim değişiklikleriyle tam anlamıyla
“daldığımız” zamandan uyandırılıp
silkinerek, saat zamanıyla ne kadar zaman geçtiği konusunda uyarılırız. Diğer
taraftan, bu otorite-zaman aralığının
arkasında büyüyüp genişleyen bir içsel zamanın varlığı da söz konusudur.
26
Miray ÇAKIROĞLU
Romanın işlediği feminizm, savaş, emperyalizm, delilik, otorite gibi konulardan her biri böyle bir zaman algısı
içinde sunulur. Zaman hem başlı başına
bir konu olarak hem de kurgunun fiziksel zemini olarak yer bulur romanda.
Böylece Mrs. Dalloway zamana dair
bir anlatı olarak biçimlenir.
Tomris Uyar, Mrs. Dalloway’in bir
günün tarihi olduğunu söyler. Bunu
duyduktan sonra okur, bir günde iki
yüz sayfayla anlatacak ne bulunduğuna
şaşıp Woolf’u takdir edebilir; ama bu
yine de romanı özel kılmaz. Sözgelimi, bir gün saatlere ve dakikalara
bölünüp bu zaman dilimlerinin her
birine bir olay atfedilebilir. Woolf’un
Mrs. Dalloway’de gerçekleştirdiği zaman aktarımı bu türden değildir. Aksine, şimdiki zaman anlatısı içinde
sürekli karakterlerin geçmişine açılan
kapılarla karşılaşırız romanda. Karakteri bir anda geçmişine sürükleyen,
dış dünyadaki bir nesnedir çoğunlukla.
Daha romanın ilk sayfalarında güzel
Londra sabahı, alışverişe çıkmış Mrs.
Dalloway’e gençliğinden bir Bourton
sabahını çağrıştırır. Mrs. Dalloway o
günlere geri dönüp tekrar yaşarken okur