Yazarkafa Dergi Mayıs-Haziran 2016 | Page 21

temellendirir: “Değişmesi gereken, bir bakıma değişmekte olan şiire, yeni bir ölçü bulmak zorundaysak, bu hiç şüphesiz us dışı bir ölçü olmayacaktır. Bunun için de alışkanlıklarımızı yenmemiz, eskimiş mantık kurallarından kurtulmamız gerekir. Çünkü ussal bir coşku olan şiiri, ancak usun ölümsüzlüğüyle denetleyebiliriz. Usun ölümsüzlüğü ise, onun durmadan değişmesi, durmadan yenilenmesi, kuşak kuşak, çağ çağ bir gelişmeye, bir yüceliğe aracılık etmesidir. Şiiri, tarihsel - toplumsal koşullarından soyutlamayı düşünmedikçe, mısra da işlevini yitirmiş sayılır.” ( Edip Cansever, Şiiri Şiirle Ölçmek, YKY sf. 136) Edip Cansever, Tragedyalar ve Çağrılmayan Yakup’ta edindiği deneyimleri, Ben Ruhi Bey Nasılım, Bezik Oynayan Kadınlar ve Oteller Kenti adlı kitaplarında harmanlar. Diyalogların, monologların, betimlemelerin, resmetmenin, psikolojik çözümlemelerin iç içe geçtiği dev bir şiir yaratır böylece. Ben Ruhi Bey Nasılım, tek kişinin tragedyasını, Bezik Oynayan Kadınlar, kendisine kurduğu dünyadan dışarı çıkmayı bilinçli olarak reddeden insanların tragedyalarını anlatır. Bezik Oynayan Kadınlar, içinde penceresiz bir odayı da barındıran, dört kişinin ve onların düşlerinin, kırgınlıklarının, mutsuzluklarının yaşadığı bir evde geçer. Bütün günler birbirinin aynı ve tekdüzedir. Aynı sürahi, aynı bardaklar, ışığın içkilerde hep aynı şekilde kırılışı, bezik tahtasının bazen sert bazen yumuşak ama hep aynı düzen içinde yükselen sesi, o sesin aynalarda çoğalması… O müthiş yalnızlık Bir sen vardın. Vardın da Neden iki kişiydim Ve yine aynı kitaptan şu dizler: Ne yapsam bütünleşemiyordu olup bitenler bende. Oluşuna şaşırmış bir çakıl gibiydi yüzüm. Dümdüz, çizgi tutmayan bir çakıl gibi tek bir anlam çizgisi yer etmemişti yüzümde ya da bana öyle geliyordu. Dışımdaki varoluş biçimleri, dışımdaki devrimler de durumumun yansımasıydı bir bakıma. Tanrı adı gibiydi bütün adlar, tanrı yüzü gibiydi bütün yüzler. Dünyaya sığınmış bir dünyaydı karşımdaki. Edip Cansever 1986 Mayısında tatil için gittiği Bodrum’da beyin kanaması geçirir. 28 Mayıs 1986 tarihinde, tedavi için getirildiği İstanbul’da dünyaya gözlerini yumar. Dostu Cemal Süreya, Edip Cansever’in ölümünün ardından şöyle yazar: “Yeşil ipek gömleğinin yakası/ Büyük zamana düşer/ Her şeyin fazlası zararlıdır ya/ Fazla şiirden öldü Edip Cansever” Edip Cansever’in hayattayken yayımlanan son kitabı Oteller Kenti 1985 tarihini taşır. 1960’ların ortalarında itibaren Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan ama aktif siyasetle uğraşmak yerine, toplumsal hareketleri şiiriyle destekleyen Cansever, 12 Eylül darbesinin içine kapattığı bir toplumda kendisini bir otel müşterisi gibi hisseder. Şu dizeler, şairin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığıyla ortaya koyar: Birtakım adamların kır yolları sandığı 21 “ Hayatında her şeyden önce şiir gelir Cansever’in. Rahatlıkla şiir yazabilmek için ticaret yaşamına da katlanır. 1954’te Kapalıçarşı’da çıkan büyük bir yangın Edip Cansever’in hayatında ve Türk şiir tarihinde önemli bir olaydır. Bu yangından sonra baba Cansever Jak Salhoşfili ile ortak olur ve işlerin idaresini oğluna bırakır. Mösyö Jak ticaretten iyi anlayan ve Cansever’in şiir çalışmalarına saygı duyan biridir. Edip Cansever 1976 yılına kadar dükkanın asma katında şiir yazar ve konuk ağırlarken ticarethaneyi Mösyö Jak yönetir. Cansever yıllar sonra bu durumla ilgili “Dükkanım yanmasaydı sanırım şiir filan yazamazdım. Ve Jak anlayışlı davranmasaydı.” diyecektir. (agy, sf 35)