Ortaçağ Üçlemesi ve Diğer Yerler
-Özlem Gümüş için-
EKİM 2014 - XXI 24
DÖNME DOLAP
Sakız Adası, birer minyatür olan uydu-adaları Psara,
Antipsara ve Inousses ile kıyaslandığında dev bir
cüsseye sahip; o kadar ki, Çeşme açıklarında ikinci bir
İzmir Yarımadası boyutlarındadır neredeyse. Her ada,
başkasıyla kıyaslanamayacak bir ülkedir; Sakız (XIOY
ya da Chios) bu duruma tarihsel ve mimari birikimi de
ekler. Oldukça sarp bir coğrafyayla tanımlanan Kuzey
kesimleri ile cömert düzlüklere sahip Güneyi tam bir
tezat oluşturur. Bu durumdan bütün ulaşım rejimi
payına düşeni alır elbette: Adayı motorlu taşıtlarla
gezmekten başka seçeneğiniz yoktur; Kuzey ve iç
kesimler için bisiklet söz konusu bile edilemez; bununla
beraber ne liman bölgesinde ne de daha aşağıda bisiklet
kullanıldığına pek şahit olunur. Ama motosiklet en
yaygın, standart araçtır. Motorlular trafikte kendilerini
yaya gibi görürler ve her yerde, her hızda seyrederler.
Ortaçağ köylerinin dapdar sokaklarında hemen her kapı
önünde park halinde onlar görülür.
LEVENT ŞENTÜRK
Doğal birer kartal yuvası olan Kuzey’in dağ
köylerinin bugün hâlâ ulaşılmaz olduğu göz önünde
bulundurulursa, yüz yıl önceki durum çok daha
kesif bir münzevilik ile tanımlanıyor olsa gerek. İtiraf
etmeliyim ki adanın Kuzey Batı ucundaki Agio Galas’ı
görmedim, Chios (Sakız) kent merkezi Chora’ya ya
da liman bölgesine en fazla 65 km. mesafedeki bu uç
hisar, Amani Dağı’nın eteğindedir. Otomobille buraya
varmak için en azından iki saatlik bir yolculuğu göze
almak gerekir. Münzeviliğin şahikası sayılabilecek, Batı
sahilinin Kuzey kale köyü Volissos’a varmak için bile
sarp ve uçurumlu, yokuşu ve virajı hiç bitmeyen, baş
döndürücü ve dramatik bir topografyaya sahip Kuzey
dağları arasından geçilecektir. Volissos’u bir armağan
sanmak saflık olur: Esas armağan Agia Markela’dır –
Dünyanın ucundaki sahil ve onun da ucunda, Dante’nin
İlahi Komedya’sından fırlamış bir şapel. Agia Markela
üzerine ayrı bir yazı yazmak gerekir; bu yüzden bu
parantezi burada açmayacağım ne yazık ki. Ama en
azından yeryüzünde bu tür bir mekân deneyimini, doğa
karşısında sarp bir yalnızlığı tattıracak çok az sahil kesiti
vardır sanırım.
Agia Markela’da, sahilin bitip kayalıkların başladığı
yerden, ince bir beton yol üzerinden, denizle kara
arasında, upuzun, bitmeyecekmiş gibi gelen, ıssız ve
dramatik bir kesitten yürürsünüz: Dünyanın sınırında
olmak bu olsa gerektir.
Kuzey, bütün vahşiliğine karşın, hayat belirtileriyle
donanmıştır. Kuş uçma z kervan geçmez dağ yollarında
birçok kere minyatür şapeller çıkar ortaya. Bunların
çoğunlukla birer memento mori oldukları bilinir. Bu
türden bir şapel belirdiğinde, yakınlarda bir hane
bulunduğu dolaylı biçimde açığa çıkar. Bu geleneğin
Hristiyanlık öncesinde yeri varsa, tarım ve hayvancılık
için paganik bir koruyucu işlevi de olmalı. Bugünkü
halleriyle, kazada ölen birinin anısına yakınları tarafından
yaptırılmış, metal bir ayakla zemine bağlanmış küçük
birer camekân olarak tasarlanmışlardır. İkinci tipte
olanları irice bir şömineye benzer ve çoğunlukla tuğladan
örülmüştür. İçlerinde birçok adak nesnesi olabilir; en
azından bir kandil ya da mumun gece gündüz yandığı
sıklıkla görülür.
Adanın Kuzeyini Vrontados’dan başlayarak Kuzeydoğu
yarımadası Marmaro’ya doğru kat ederken, önce doğal
bir haliç çıkar karşınıza; ama Kuzey’in Kiklop diyarında
olduğunuzu çok daha evvel anlamaya başlamışsınızdır:
Amansız uçurumlara doğru başınızı uzatınca, saklı
lacivert cennetler yüzlerce basamak aşağıdan göz kırpar.
Vrontados’tan az ötede doğal bir liman olan sahil köyü
Langada ve arkasından da benzer nitelikte ama daha
seyrek yerleşim dokusuna sahip Kardamila köyleri vardır;