XXI Ekim 2014 | Page 26

Ortaçağ Üçlemesi ve Diğer Yerler -Özlem Gümüş için- EKİM 2014 - XXI 24 DÖNME DOLAP Sakız Adası, birer minyatür olan uydu-adaları Psara, Antipsara ve Inousses ile kıyaslandığında dev bir cüsseye sahip; o kadar ki, Çeşme açıklarında ikinci bir İzmir Yarımadası boyutlarındadır neredeyse. Her ada, başkasıyla kıyaslanamayacak bir ülkedir; Sakız (XIOY ya da Chios) bu duruma tarihsel ve mimari birikimi de ekler. Oldukça sarp bir coğrafyayla tanımlanan Kuzey kesimleri ile cömert düzlüklere sahip Güneyi tam bir tezat oluşturur. Bu durumdan bütün ulaşım rejimi payına düşeni alır elbette: Adayı motorlu taşıtlarla gezmekten başka seçeneğiniz yoktur; Kuzey ve iç kesimler için bisiklet söz konusu bile edilemez; bununla beraber ne liman bölgesinde ne de daha aşağıda bisiklet kullanıldığına pek şahit olunur. Ama motosiklet en yaygın, standart araçtır. Motorlular trafikte kendilerini yaya gibi görürler ve her yerde, her hızda seyrederler. Ortaçağ köylerinin dapdar sokaklarında hemen her kapı önünde park halinde onlar görülür. LEVENT ŞENTÜRK Doğal birer kartal yuvası olan Kuzey’in dağ köylerinin bugün hâlâ ulaşılmaz olduğu göz önünde bulundurulursa, yüz yıl önceki durum çok daha kesif bir münzevilik ile tanımlanıyor olsa gerek. İtiraf etmeliyim ki adanın Kuzey Batı ucundaki Agio Galas’ı görmedim, Chios (Sakız) kent merkezi Chora’ya ya da liman bölgesine en fazla 65 km. mesafedeki bu uç hisar, Amani Dağı’nın eteğindedir. Otomobille buraya varmak için en azından iki saatlik bir yolculuğu göze almak gerekir. Münzeviliğin şahikası sayılabilecek, Batı sahilinin Kuzey kale köyü Volissos’a varmak için bile sarp ve uçurumlu, yokuşu ve virajı hiç bitmeyen, baş döndürücü ve dramatik bir topografyaya sahip Kuzey dağları arasından geçilecektir. Volissos’u bir armağan sanmak saflık olur: Esas armağan Agia Markela’dır – Dünyanın ucundaki sahil ve onun da ucunda, Dante’nin İlahi Komedya’sından fırlamış bir şapel. Agia Markela üzerine ayrı bir yazı yazmak gerekir; bu yüzden bu parantezi burada açmayacağım ne yazık ki. Ama en azından yeryüzünde bu tür bir mekân deneyimini, doğa karşısında sarp bir yalnızlığı tattıracak çok az sahil kesiti vardır sanırım. Agia Markela’da, sahilin bitip kayalıkların başladığı yerden, ince bir beton yol üzerinden, denizle kara arasında, upuzun, bitmeyecekmiş gibi gelen, ıssız ve dramatik bir kesitten yürürsünüz: Dünyanın sınırında olmak bu olsa gerektir. Kuzey, bütün vahşiliğine karşın, hayat belirtileriyle donanmıştır. Kuş uçma z kervan geçmez dağ yollarında birçok kere minyatür şapeller çıkar ortaya. Bunların çoğunlukla birer memento mori oldukları bilinir. Bu türden bir şapel belirdiğinde, yakınlarda bir hane bulunduğu dolaylı biçimde açığa çıkar. Bu geleneğin Hristiyanlık öncesinde yeri varsa, tarım ve hayvancılık için paganik bir koruyucu işlevi de olmalı. Bugünkü halleriyle, kazada ölen birinin anısına yakınları tarafından yaptırılmış, metal bir ayakla zemine bağlanmış küçük birer camekân olarak tasarlanmışlardır. İkinci tipte olanları irice bir şömineye benzer ve çoğunlukla tuğladan örülmüştür. İçlerinde birçok adak nesnesi olabilir; en azından bir kandil ya da mumun gece gündüz yandığı sıklıkla görülür. Adanın Kuzeyini Vrontados’dan başlayarak Kuzeydoğu yarımadası Marmaro’ya doğru kat ederken, önce doğal bir haliç çıkar karşınıza; ama Kuzey’in Kiklop diyarında olduğunuzu çok daha evvel anlamaya başlamışsınızdır: Amansız uçurumlara doğru başınızı uzatınca, saklı lacivert cennetler yüzlerce basamak aşağıdan göz kırpar. Vrontados’tan az ötede doğal bir liman olan sahil köyü Langada ve arkasından da benzer nitelikte ama daha seyrek yerleşim dokusuna sahip Kardamila köyleri vardır;