Voir Aralık 2014 Sayı 24 | Page 57

Uykusuz kalıyorsunuz, sinirleriniz bozuluyor, kırgınlıklarınız oluyor yeri geldiğinde ama ben bu işi hep severek yaptım. Hala da çok severek yapıyorum. Gazeteciliğin iyi ve kötü yanlarından bahseder misiniz? İyi yanları, bir çok kişiden önce bir çok şeyi öğrenme şansınız var. Benim mesleğe başladığım ve ondan sonraki 20 yıl içinde bu çok daha güçlüydü. Pek çok bilgiye kamuoyundaki herkesten önce ulaşırdık. Şimdi ise sosyal medya dediğimiz sistem artık saniyelerle yarıştığı için herkes her şeyi bir şekilde duyuyor ve biliyor. Aynı zamanda oyunculuk da yaptınız... Evet hala yapıyorum. Bu biraz içten biraz da meslekten gelen bir şey. Tiyatroya gitmeyi çok severim. Eskiden sürekli giderdim ama şimdi fırsat bulduğumda gidebiliyorum. Hep benim içimde vardı tiyatro. Doğal bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. Kalabalık önünde rahatça hareket edip, konuşabiliyorum. Bu herkeste olmayan bir şey. Ben bu özelliğimi değerlendirmek istedim. Oynadığım bu oyun diğer tek kişilik oyunlara benzemiyor. Tek başıma oynadım. Sabit bir metni yok, tamamen doğaçlama.Gündeme uygun, siyasi olaylarla da zenginleştirip, esprili bir dille seyirciyi tarihe götürmeye çalıştım. Kartal, Bakırköy, Maltepe, Ataşehir ve İzmir'de 10 temsil oyun oynadım. Bu konuda gazeteci arkadaşlarıma kırgınım. Biraz destekleselerdi mesela, bu yaz bütün sahil kasabalarında oynardım. Destek olmayınca, talep de olmuyor. İnsanlar gazeteci olduğumu ve siyasetin içinde olduğumu bildikleri için, tiyatro oyunumdan bahsettiğim zaman konferans gibi bir şey canlandırıyorlar akıllarında hemen. Oysaki gayet komik ve değişik tek kişilik bir gösteri. Hatta bir Belediye Başkanı nezaketen oyunuma geldi. Oyundan sonra yanıma gelip, "Ben asla böyle bir şey tahmin etmiyordum, bambaşka bir şeymiş bu, çok beğendim " dedi. Şuan neler yapıyorsunuz? Şuan hiçbir şey yapmıyorum. "Türkiye Yanıyor" isimli yeni kitabım çıktı. Bunun dışında yeni düşüncelerim var, belki bir siyaset dışı televizyon programı yapabilirim. Kadın programlarından çok daha iyi bir projem olduğunu düşünüyorum. Bende bilgi birikimi var, entelektüel bir yapım var ve ekran önünde inanılmaz rahatım. Kadınlarla çok rahat diyalog kurabiliyorum. Tüm bunların yanı sıra biraz kendimi övmüş gibi olacağım ama espri yapabiliyorum. Anında cevap vermek benim işim zaten (gülüyor). İçinde yemek yapabileceğim, yarışma düzenleyebileceğim, kadınlara ve evinde gündüz kuşağı programı izleyen herkese hitap eden bir programdan bahsediyorum. Klasik programlar gibi asla değil. İnsanları bilgilendiren, izleyiciye bir şeyler katan bir program... Biliyorsunuz dergimiz mücevher magazin dergisi. Bu sektörle ilgili neler söylemek istersiniz? Açıkçası çok bildiğim bir sektör değil. Fakat Leonardo DiCaprio'nun Kanlı Elmas filminden sonra insan merak ediyor. Mücevher estetik bir olay, paraya dayanan bir şey. Ama şunu görüyorum; gelir durumu ne olursa olsun, evlenirken ya da nişanlanırken böyle minicik de olsa bir pırlanta kadını çok mutlu ediyor. Neden mutlu ediyor anlamıyorum ama mutlu ediyorsa karışma, bırak mutlu olsunlar diyorum. Çünkü bu bir zevktir, estetiktir... Sade bir taş değil o, onda bir emek ve bir işçilik var. Aksesuar takmayı sever misiniz? Eşiniz de ilgileniyor mu? Ben açıkçası saat de dahil olmak üzere alyans dışında hiçbir şey takmıyorum. Ama eşim takı takmayı çok sever. Hatta mücevher için, "Tüm hayatımın zenginliğini parmağımda taşımak istiyorum." der. O konuda çok rahatım, mesela eşime bir küpe al dünyanın en mutlu insanı olur. (gülüyor) Röportaj ; Gülbahar KILINÇ Fotoğraf ; Burak GÖKÇÜL 57