Uykusuz kalıyorsunuz, sinirleriniz bozuluyor,
kırgınlıklarınız oluyor yeri geldiğinde ama ben bu işi hep
severek yaptım. Hala da çok severek yapıyorum.
Gazeteciliğin iyi ve kötü yanlarından bahseder misiniz?
İyi yanları, bir çok kişiden önce bir çok şeyi öğrenme
şansınız var. Benim mesleğe başladığım ve ondan sonraki
20 yıl içinde bu çok daha güçlüydü. Pek çok bilgiye
kamuoyundaki herkesten önce ulaşırdık. Şimdi ise sosyal
medya dediğimiz sistem artık saniyelerle yarıştığı için
herkes her şeyi bir şekilde duyuyor ve biliyor.
Aynı zamanda oyunculuk da yaptınız...
Evet hala yapıyorum. Bu biraz içten biraz da meslekten
gelen bir şey. Tiyatroya gitmeyi çok severim.
Eskiden sürekli giderdim ama şimdi fırsat bulduğumda
gidebiliyorum. Hep benim içimde vardı tiyatro.
Doğal bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum.
Kalabalık önünde rahatça hareket edip, konuşabiliyorum.
Bu herkeste olmayan bir şey. Ben bu özelliğimi
değerlendirmek istedim. Oynadığım bu oyun diğer tek
kişilik oyunlara benzemiyor. Tek başıma oynadım.
Sabit bir metni yok, tamamen doğaçlama.Gündeme uygun,
siyasi olaylarla da zenginleştirip, esprili bir dille seyirciyi
tarihe götürmeye çalıştım. Kartal, Bakırköy, Maltepe,
Ataşehir ve İzmir'de 10 temsil oyun oynadım. Bu konuda
gazeteci arkadaşlarıma kırgınım. Biraz destekleselerdi
mesela, bu yaz bütün sahil kasabalarında oynardım.
Destek olmayınca, talep de olmuyor. İnsanlar gazeteci
olduğumu ve siyasetin içinde olduğumu bildikleri için,
tiyatro oyunumdan bahsettiğim zaman konferans gibi bir
şey canlandırıyorlar akıllarında hemen. Oysaki gayet komik
ve değişik tek kişilik bir gösteri. Hatta bir Belediye Başkanı
nezaketen oyunuma geldi. Oyundan sonra yanıma gelip,
"Ben asla böyle bir şey tahmin etmiyordum, bambaşka bir
şeymiş bu, çok beğendim " dedi.
Şuan neler yapıyorsunuz?
Şuan hiçbir şey yapmıyorum. "Türkiye Yanıyor" isimli yeni
kitabım çıktı. Bunun dışında yeni düşüncelerim var,
belki bir siyaset dışı televizyon programı yapabilirim.
Kadın programlarından çok daha iyi bir projem olduğunu
düşünüyorum. Bende bilgi birikimi var, entelektüel bir
yapım var ve ekran önünde inanılmaz rahatım.
Kadınlarla çok rahat diyalog kurabiliyorum. Tüm bunların
yanı sıra biraz kendimi övmüş gibi olacağım ama espri
yapabiliyorum. Anında cevap vermek benim işim zaten
(gülüyor). İçinde yemek yapabileceğim, yarışma
düzenleyebileceğim, kadınlara ve evinde gündüz kuşağı
programı izleyen herkese hitap eden bir programdan
bahsediyorum. Klasik programlar gibi asla değil. İnsanları
bilgilendiren, izleyiciye bir şeyler katan bir program...
Biliyorsunuz dergimiz mücevher magazin dergisi.
Bu sektörle ilgili neler söylemek istersiniz?
Açıkçası çok bildiğim bir sektör değil. Fakat Leonardo
DiCaprio'nun Kanlı Elmas filminden sonra insan merak
ediyor. Mücevher estetik bir olay, paraya dayanan bir şey.
Ama şunu görüyorum; gelir durumu ne olursa olsun,
evlenirken ya da nişanlanırken böyle minicik de olsa bir
pırlanta kadını çok mutlu ediyor. Neden mutlu ediyor
anlamıyorum ama mutlu ediyorsa karışma, bırak mutlu
olsunlar diyorum. Çünkü bu bir zevktir, estetiktir...
Sade bir taş değil o, onda bir emek ve bir işçilik var.
Aksesuar takmayı sever misiniz?
Eşiniz de ilgileniyor mu?
Ben açıkçası saat de dahil olmak üzere alyans dışında hiçbir
şey takmıyorum. Ama eşim takı takmayı çok sever.
Hatta mücevher için, "Tüm hayatımın zenginliğini
parmağımda taşımak istiyorum." der. O konuda çok rahatım,
mesela eşime bir küpe al dünyanın en mutlu insanı olur.
(gülüyor)
Röportaj ; Gülbahar KILINÇ
Fotoğraf ; Burak GÖKÇÜL
57