UHDK Dergi Şuan yayimlanış | Page 18

"Toprağın da kaderi vardır insanlar gibi. Toprağın kaderi insana, insanın kaderi toprağa bağlıdır. İnsan yaşadığı toprakla şekillenir, o toprakla birlikte anılır, topraksa üzerinde yatan her insanından bir şeyler alır daha da zenginleşir. İnsanın çok yaşayanı, az yaşayanı vardır. Toprağınsa bir yaşayanı vardır, bir de Adakale gibi hafızalarda kalanı… Adakale dünyanın fanilerinin bakiliğine kıydığı bir topraktır, hazin bir hikâyedir."

İnceleme

16

bireyselleşmeden kaçınmalarını ve bir “sürü” gibi davranmaları sonucunu doğurmuştur. Bugün despotik ülkelerdeki ayaklanmalara dünyanın “Neden sadece bazıları?” sorusunun cevabı da burada gizli: Bir kişinin bile diğerinde önemli rol oynaması ve destek varsa sadistleşmeleri. Burada; Türkiye’de, Mısır’da, Brezilya’da Internet’in önemli rol oynaması da psikologlara göre Internet’te insanların kendilerine istedikleri kimliği oluşturup sonrasında bundan sorumlu olmamalarında yatıyor. Ezcümle, sosyal veya kurumsal bir destekle meşrulaştırılmış ideolojinin desteğiyle, itaati ve etkililiği canavarlaştıran gruplara karşı; insanlar zulmün karşısında kitle olarak bütünleşemiyor ve polarize oluyorlar. Sebep? –Otoriteye İtaat Eğilimi.

Sonuç mu? Dominant karaktere, “Karizmatik Liderler”’e saygı; Stockholm Sendromunu geniş yorumlayan yazarların dediği gibi yani. Kurbanlık Psikolojisi değil şiddetin ortak sorunu; baskı gören kişinin baskıcıya sempati beslemesi. Hele bir de öncesinde sorun olan ülkelerde Otoriteye İtaat daha üst düzeyde: Nazi Almanyası, Faşist İtalya, ya da kanaatimce 80 öncesi olaylar sonucunda %10’luk seçim barajıyla halktaki azınlıkları 34 yıldır dışlayan 82 Anayasası Türkiye’si.

Kalemimin yettiği kadar anlatmaya ve psikolojik kökenlerine inmeye çalıştığım despotizm; hala Rusya’dan Kuzey Afrika’ya, Çin’den Latin Amerika’ya çok önemli bir sorun. İçlerinde Türkiye’nin de olduğu Dünya’nın 88 ülkesi bağımsız kuruluşlarca yeterince demokrat kabul edilmiyor. Bu 88 ülke Dünya Nüfusu’nun %51,5’ini oluşturuyor ve halklarının büyük kısmı da ya şiddete “Ben sadece görevimi yaptım.” Bahanesiyle önayak oluyor veya şiddete karşı bir eylemde bulunmuyor.

Psikolojik veya Maddi nasıl olursa olsun Despotizme karşı mücadelede önümüzdeki tek çareyse Uluslararası Hukuk Normları’nı özümseyebilmek, sosyal ve özgürlükçü devlet geleneğini oturtabilmek ve tabii ki her insanın olması gerektiği gibi “hassas” olmak. Umuyorum ki, bunlar sağlandığı takdirde; böyle sorunları Türkiye de Dünya da yaşamaz. Son olarak Jacques Maritain’in otorite hakkındaki güzel bir sözüyle yazımızı bitirmekte fayda var:” Yönetmek ve komuta etmek, başkalarınca dinlenmek ya da kendine itaat edilmek hakkına ’otorite‘; elde bulunan ve kendini dinletme ve kendine itaat ettirme gücüne de ’iktidar‘ diyoruz. Bütün gücü elinden alınmış ve baldıran zehiri içmeye mâhkum olmuş bilgenin manevi otoritesi azalmaz artar. Gangsterin ya da tiranın ise otoritesiz bir iktidarı var.”