James Dashner
inanılmaz turuncu ışık küresinden vardı ve görünüşe bakılırsa te
ninden çıkıyordu.
“Bu şey de ne böyle?” diye bağırdı Minho fırtına seslerinin ara
sından.
Kimse cevap vermedi. Thomas yaratığa bakakalmıştı; aynı za
manda hem büyülenmiş hem de dehşete kapılmıştı. Sonunda bakış
larını ondan çekebildiğinde diğer kutulardan da benzer yaratıkların
çıktığını gördü; hepsi de aynı hızda hareket ediyordu. Sonra dikkatini
yeniden en yakmındakine çevirdi.
Sağ kolu ve bacağı yeterince güç kazanmış olacak ki vücudunun
geri kalanını da dışan itmeye başladı.
Thomas korkunç yaratığın sallanarak açık bölmenin dışına çı
kıp yere düşmesini dehşetle izledi. Kabaca insan şeklindeydi ama
Thomas’m yanındaki herkesten yaklaşık elli santim daha uzundu,
vücudu çıplak ve kalındı, kabarcıklar ve kırışıklıkları vardı. En ra
hatsız edici kısmıysa o soğana benzeyen kabaraklıklırdan daha fazla
olmasıydı; toplamda belki bir düzine vardı, yaratığın tüm vücuduna
yayılmış, parlak turuncu ışık saçıyorlardı. Göğsünde ve sırtında birkaç
tane vardı. Birer tane dizlerinde -yere düştüğünde sağ dizindekinden
ufak kıvılcımlar çıkmıştı- ve birkaç tanesi de... başı olması gereken
yumrudan çıkmıştı. Yaratığın gözü, burnu, ağzı ya da kulakları yoktu.
Saçı da.
Canavar ayağa kalktı, dengesini bulmaya çalışırken sallandı ve
dönüp insanlardan oluşan gruba baktı. Thomas etrafına hızla göz
atınca tüm bölmelerin canavarları ulaştırma işlemini tamamladığını
gördü, artık hepsi Kayranlılann ve B Grubu’nun etrafında bir daire
oluşturmuştu.
Yaratıklar kollarını gökyüzünü gösterene dek kaldırdılar. Ardın
dan kısa el ve ayak parmaklarından, aynı anda omuzlarından bıçaklar
Çıktı. Çakan şimşeklerin ışığı keskin ve parlak gümüşü aydınlatıyordu.
361