de olurdu. Bu riski alamam.”
“Tanrı aşkına, sana ne yapabilirim ki?”
Reyes homurdanarak ayağa kalkıp beni kendisine çekti.
“Tanrım, ne biçim şeyler soruyorsun, HollandalI.”
Uzun parmaklarını boynuma dolayıp başparmağıyla çenemi
yukarı ittikten sonra, dudaklarıyla ağzımı kapattı. Te reddütlü
başlayan öpüşmemiz bir anda talepkâr bir öpüşmeye dönüştü.
Dilini ağzıma daldırdı, ben de onun tadının, topraksı kokusunun
zevkine
vardım.
götürebilsin
diye
Ona
yaslanarak
başımı
dilini
kaldırdım,
sonra
daha
derinlere
haya tım
buna
bağlıymış gibi geniş omuzlarına tutundum.
Reyes bir eliyle ensemi tuttu, diğer eliyle de beni geri ge ri
iterek duvara yasladı. Sonra tek eliyle iki elimi birden tutup
başımın üzerine duvara mıhladı. Diğer eliyle de vücudumu
istediği gibi keşfetti. Tehlike’yi avuçlayıp ucunu s ertleşene dek
parmağıyla okşadı; ben de dudaklarımdan yumuşak bir iniltinin
yükselmesine engel olamadım.
Reyes sırıttı, başını eğdi ve sıcak ağzını nabzıma bastırdı.
Karnıma lavlar aktı, içimin zevk dalgalarıyla ürpermesine sebep
oldu. Onu durduracak gücü bulmaya çalıştım. Cidden, bu çok
gülünçtü.
Konu
Reyes
olduğunda
kendimi
zerrece
kontrol
edemiyor olmam, gerçekten acıklıydı. O Şeytan’m oğlu ve
cennetin patikalarında yürümüş en güzel varlıksa, ne olmuştu?
Bin
yıldızın
sıcaklığından
yaratılmışsa,
ne
olmuştu?
içimi
eritiyorsa ne olmuştu?
Kendime hâkim olmalıydım. Reyes’m erkek uzuvlarına değil,
kendime.
Diliyle bütün bedenimi ürpettiğinde, “Dur” dedim. “Seni
uyarmam gerek.”
“Öyle mi?” Reyes geri çekilerek bana şehvetle baktı.
“Bedeninin ölmesine izin vermeyeceğim.”
Reyes kuşku dolu bir sesle, “Beni durduracaksın, öyle mi?”
dedi.