“Domino Ford’dan. Neden?”
Ellerimi iki yana açtım. “Merak ettim, hepsi bu. Bir kayıp
vakasını araştırıp eve dönerken insan böyle garip şeyleri me rak
ediyor işte.”
Cookie’nin gözleri dehşetle açıldı. “Aman Tanrım! Arka
koltukta bir ölü var, değil mi?”
“Bir dakika, ne?” dedim hayretle kekeleyerek. “Yok canım.
Böyle şeyler aklına nereden geliyor?”
Cookie bana bir an için bilgiç bir bakış attı, sonra lastikle ri
cayırdatarak bir benzin istasyonuna girdi.
“Cook, eve varmamıza beş saniye var.”
Cookie ön camdan dışarı fırlamama sebep olmak üzereydi ki,
“Bana gerçeği söyle” diye ısrar etti. “Ciddiyim, Charley. Ölüler
peşini hiç bırakmıyor, ama onları arabamda istemiyorum. Ayrıca
yalan söylemekte de hiç başarılı değilsin.”
“Başarılıyım.” Sözleri tuhaf bir şekilde beni derinden sars mıştı. “Mükemmel bir yalancıyım. Dişçime sor. Düzenli olarak
diş ipi kullandığıma yemin edebilir.”
Cookie vitesi boşa alıp bana dik dik baktı. Sertçe. Hapis hanede olsa, hiç zorlanmazdı.
Derin bir nefes alıp, “Yemin ederim, Cook, arka koltukta ölü
yok” dedim.
“O zaman bagajdadır. Bagajda ceset var, değil mi?” Sesindeki
panik komikti. Ta ki arabadan dışarı fırlayana dek. “Ne?” dedim
ben de onun arkasından inerken. “Tabii ki yok.” Cookie beyaz
Taurus’unu işaret etti ve suçlayıcı bir ifadeyle dik dik bana
baktı.
“O bagajda bir ceset var” dedi. Çok yüksek sesle. Yanımızdaki
arabada camını açmış oturan polisin duyabileceği kadar yüksek
sesle.
Gözlerimi devirdim. Ekim ayının sonlarındaydık. Adamın
penceresi neden açıktı? Polis, arabanın kapısını açıp bütün
haşmetiyle dikildiğinde, başımı eğip bir avuca bıraktım.