ay en azından bir iki kadın geliyor.” Düşünceli düşünceli tavana
baktı. “Düşündüm de, genelde ne olursa olsun başvuru formu
doldurup onu görmeye çalışıyorlar.
Elimizde
hâlâ kopyalar
olabilir. Bakmam gerekecek.” Kâğıtları karıştırmaya başladı.
“Evet, bunu söylemiştin. Hangi kadınlar?” İçimi yarıp ge çen
kıskançlık sızısını dizginlemeye çalıştım.
Neil’a çeşitli şekillerde suikast düzenlemeyi düşünmeme sebep
olan uzun bir sessizlikten sonra —on yediye varmıştım— adam
bana gözlüğünün tepesinden baktı. “Web sitelerindeki o kadınlar.”
Sesi, beni birden geri zekâlı bulmaya başladığı gerçeğini başarıyla
yansıtıyordu.
Onu yavaşça öldürsem daha iyi olabilirdi. Bolca acı çektirerek.
Belki dördüncü plana uyardım. Ya da on üçüncü. “Hangi web
siteleri?”
Neil kâğıtları masasına bırakıp bana inanmaz bir ifadeyle
baktı. Bu da resmen kabalıktı. “Sen de dektif değil misin?” “Eh,
evet, ama...”
“Farrow’u ne kadar zamandır soruşturuyorsun?”
“Hey, onun kim olduğunu daha bir hafta önce öğrendim.
Satürn takvimine göre, daha bile yakın zamanda.”
“Bana hatırlat da seni asla parayla tutmayayım.”
Fikrimi değiştirdim. Kesinlikle on iki numaralı planı uygulayacaktım. Neil’a neredeyse acıyordum.
“İkincisi de, kendine bir iyilik yap, Farrow’u Google’da arat.”
“Reyes’ı mı? Neden?”
Neil yumuşak bir sesle gülüp başını iki yana salladı. “Çünkü
çok şaşıracaksın.”
Sandalyemde öne kaydım. “Neden? Sen neden söz ediyorsun?
Kadınlar ona mektup mu yazıyor?” Mahkûmlara mektup yazan
kadınları duymuştum. Bu kadınları tanımlamak için kullandığım
binlerce sıfattan birine başvurmadan,