yin iyi ya da kötü bir biçimde nihayete ermesi, çok önemli.”
“Kızın adı neymiş, tahmin et.”
“Hmm...”
“Hana Insinga.”
Ah. Mimi’nin kafenin duvarına bıraktığı mesajın Hana bölümü. “iki dakika sonra oradayım” deyip telefonu kapattım.
Cookie, Misery’ye bindi ve “işte adres” dedi.
“Telefonlara kim bakacak?” Aslında bunu umursamıyor dum,
ama birinin Cookie’nin yakasına yapışması gerekiyor du. Bunu
yapan ben olsam, ne çıkardı?
“Aramaları cep telefonuma yö nlendirdim.” Yanında bir yığın
kâğıt, klasör ve dizüstü bilgisayarı da vardı.
“Bu iyi bir şey. Sana bir rock yıldızı gibi ülkeyi turlaman için
para ödemiyorum.”
“Bana para ödüyor musun ki? Kendimi köle gibi hissediyorum.”
“Lütfen, sen köleden bile ucuza geliyorsun. Kendi evin var,
kendi faturalarını ödüyorsun.”
Her zaman aynı anda birden fazla şey yapabilen Cookie, aynı
anda hem bana dil çıkardı, hem de emniyet kemerini taktı.
Gösterişçi. Gaza bastım, ana caddeye çıktım. Zaman lama her
şeydi. Cookie’nin kucağındaki dosyalar uçtu. Kadın onlara
uzandı ve acıyla bağırdı. “Kâğıt kesiği!”
“Bana dilini çıkarırsan, başına böyle şeyler gelir.” Parmağını
emerek bana kötü kötü baktı, sonra yarasına bakmak için elini
geri çekti, “işçi sigortası kâğıt kesiklerini de k apsıyor mu?”
“Tavuklar kartopu yumurtlar mı?”
iki saat sonra, Ruiz’deki bir evin hoş döşenmiş oturma
odasmdaydık ve Hy adında çok tatlı bir kadın bize çay fincanında
meyve suyu ikram ediyordu. Hy yarı Asyalı, muhtemelen Ko