Test Drive | Page 134

Cookie gözlerini hâlâ adamlardan alamamıştı. “Silahları olduğu için mi?” “Biz de tam gidiyorduk” diyen Smith ayağa kalkıp ceketini giydi. “Gitmeniz şart mı? Cidden mi?” Adanı belli ki her lafımdaki a laycılığı göz ardı etmeyi yeğleyerek gülümsedi ve yanımdan geçerken bana başını salladı. “Kimin için çalıştığını söylemeyi unuttun, Frank.” “Hayır, unutmadım.” Kapıyı kapatmadan önce bize şöyle bir selam verdi. “Adam yakışıklıydı” dedi Cookie, “James Bond ’a benziyordu.” “Yetti artık. Sana Noel’de şişme erkek alacağım.” “Erkek olanları da mı var?” dedi Cookie ilgiyle. Bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Ama bunu düşünmek kıkırdamama sebep oldu. Hafif bir endişeyle, “Bu saatte niye geldin?” diye sordum. “Uyuyamadım, ışığının da yandığını gördüm.” “O zaman herhalde güne erken başlayacağız.” Tanrı bilir neyin şerefine kahve fincanlarımızı tokuşturduk. Yine şafak bile sökmeden önce duşa girdiğimizden -elbette ayrı ayrı, ama benim yanımda Bagajdaki Ölü vardı ama bu canımı sıkmaya başlamıştı, çünkü tüylerim diken dikenken bacaklarımı tıraş etmek zor oluyordu— Cookie’yle ikimiz daha güneş ufukta yükselmeden kendimizi ofiste bulduk. Gökyüzü turunculara, pembelere bulanmıştı ve duman rengi bulutlar yeni bir günün gelişini müjdeliyordu. Bu çok güzel bir gün ola caktı. Ben tökezleyip ayağıma kahve dökene dek. Cookie, “Sahibe Kadifeçiçeği mi?” derken küfretmemek için kendimi zor tuttum. Hem ilgilenmiş, hem biraz tiksin miş görünüyordu. “Biliyorum, adı iğrenç, ama bildiği bir şey var. Bunu his