doğru kelimeleri bu lduktan sonra gözlerini yine bana çevir di,
“olaylar olmuş.”
Bilinçli bir biçimde hareketsiz kalarak deyim yerindeyse
konuyu sulandırmaya çalıştım. “Olaylar böyledir işte. Olma ya
eğilimlidirler.”
Adamın yüzünde takdir dolu bir tebessüm belirdi. “Sizden
bundan daha azını beklemezdim, Bayan Davidson. Herhalde siz
de artık benden yalnızca sert bir dürüstlük beklivorsunuzdur.”
“Dürüstlük iyi olur.” Bay Chao’ya baktım. “Ama sertliğe
gerek yok.”
Adam yumuşak bir sesle gülerek bacak bacak üstüne at tı ve
koltuğa iyice gömüldü. “O halde dürüstlükle devam edelim.
Görünüşe bakılırsa ikimiz aynı insanı arıyoruz.” Kaşlarımı soru
sorar gibi kaldırdım.
“Mimi Jacobs’ı.”
“Bu ismi hiç duymadım.”
Adam bana kirpiklerinin altından ayıplarcasına bir bakış
atarak, “Bayan Davidson” dedi, “dürüstçe konuşacağımızı sa nıyordum.”
“Siz dürüstçe konuşuyordunuz. Ben profesyonelce davra nıyordum. Elimdeki vakalardan bahsedemem. Dedektiflerin
uyduğu tuhaf etik kurallar vardır.”
“Doğru. Sizi alkışlıyorum. Ama aynı tarafta olduğumuzu
söylememe gerek yok sanırım.”
Adamın söyleyeceklerimi iyice anlaması için öne doğru
eğildim. “Ben sadece müşterilerimin tarafmdayım.”
Adam anlayışla başını salladı. “O halde, kadının nerede
olduğunu bilseydiniz...”
“Size söylemezdim” diye cümlesini tamamladım.
“Pekâlâ.” Adam başını yana eğerek orta boylu, esmer ve
öldürücü olana işaret etti. “Ama ya aynı soruyu Bay Chao
sorsaydı?”