Devamını bekledik. Bir iki saniye sonra, “O kadar mı?” di ye
sordum.
Cookie sırıttı. “Tabii ki hayır. Sınıf listesi geliyor.”
Ah, şimdi neden bu kadar gururlu olduğunu anlamıştım. Son
kez bir devlet okulundan sınıf listesi almamız, işe yaramaz bir
babanın böbreğini bağışlamasını sağlamak kadar zor olmuştu.
Sonunda Bob Amca’dan, onun paslı rozetinden ve berbat flört
yeteneğinden medet ummak zorunda kalmıştım.
Cookie’nin ne yaptığını öğrenme hevesiyle, “Ee, nasıl be cerdin?” dedim.
Cookie’nin yüzü düştü, “istedim, o kadar.”
Ha. Eh, bu pek heyecan verici değildi. “Ama almışsın” diyerek kadını neşelendirmeye çalıştım.
“Doğru. Şimdi de yatmaya gidiyorum.” Garrett’a utanmış gibi
baktı, sonra bana kirpiklerinin altından kaçamak bir ba kış attı.
Kaşlarımı soru sorar gibi kaldırdım. Cookie dişleri ni sıktı,
gözlerini fal taşı gibi açtı. Bense yine soru sorar gi bi kaşlarımı
kaldırdım. Kadın içini çekti, başının hafif bir ha reketiyle kapıyı
işaret etti. Ha! Centilmenlik etmeye, kaş göz yaptığımızı fark
etmemiş gibi davranmaya çalışan Garrett’a baktım. Adam birden
koltuğun kolçağını büyüleyici bulmuş gibiydi.
“Ben de geleyim.” Kanepeden kalkıp Cookie’nin peşinden
koridoru geçtim; Garrett hakkında konuşmak istiyor olma lıydı.
Garrett’a not vermemi istememesini diledim. Üzerimde kâğıt
yoktu.
Cookie kapısını açtı, sonra arkasını döndü. “Ee, burada mı?”
Kafam karışmıştı; “Garrett mı?” diye sordum.
“Ne?”
“Dur, kimi diyorsun?”
“Charley” dedi Cookie sinirle, “küçük çocuktan söz ediyo rum.”