“Cookie?” Arkadaşım hiç kapı çalmazdı.
“Diğeri.”
“ikiden fazla arkadaşım var, Reyes.”
Kapıyı açtığımda Garrett, "Onu duydum” dedi. Göz açıp
kapayıncaj^a dek silahını çekti. Bunu yapmayı kesinlikle öğ renmem gerekiyordu. “Nerede o?” Paldır küldür içeri dalıp sağa
sola baktı.
Reyes
hâlâ
oradaydı.
Onu
hissedebiliyordum,
ama
göremiyordum. Garrett’in ise onu göremediği kesindi —gerçi
bunun önemi yoktu ama. Silah Şeytanın oğluyla yapılacak bir
mücadelede pek işe yaramazdı. “Burada değil.”
Garrett çenesini kasarak bana döndü. “Anlaştığımı zı sanıyordum.”
“Sakin ol, dostum” derken kapıyı kapattım ve onun yanın dan
geçip içeriye doğru yürüdüm. Kafeine ihtiyacım vardı, “insan
bedeni burada değil. Cisimsiz bedeni de somurtmak üzere bir
yerlere gitti.”
En sevdiğim, üzerinde EDWARD KUMRALLARI SEVİYOR
yazan fincanıma uzanırken uzaktan gelen bir hırılt ı duydum.
“Akşamın bu saatinde kahve mi içiyorsun?”
“Ya bunu içeceğim, ya Jack Daniel’s şişesinin beşte biri ni.”
“Farrow’un insan bedeni, cisimsiz bedeni meselesi... bunlar
beni biraz ürkütüyor.”
Ben, “Bagajdaki Ölü’nün kim olduğunu öğrenebildin mi?”
diye soracaktım ki Cookie üzerinde pijamasıyla içeri girdi.
Evde başka birinin olmasına şaşırarak, “Aa” dedi. “Hmm,
belki de üstümü değiştirmeliyim.”
Kaşlarımı çatıp, “Saçmalama” dedim. “Swopes rahatsız olmaz.”
Cookie göğüslerini mahcup mahcup örterek, “Doğru ya” dedi.
Sanki pijamasının altından bir şey görünüyordu. Cookie