Test Drive | Page 86

Fransa'yla barış yapılması İspanya'yla ittifakımızın, aynı zamanda da kraliçenin sonu demek. İstesin istemesin artık o istenmeyen bir eş." Sessizliğin odaya hakim olmasını umursamadı. Şu anda konuştuklarımızın hepsi sorgusuz sualsiz vatan hainliğiydi ama dayımın hiçbir şeyden korkusu yoktu. Gözlerini bana dikti ve beklentilerinin ağırlığını alnıma bastırılmış bir parmak gibi üzerimde hissettim. "İspanya'yla ittifakımızın sonu kraliçenin sonu demek," dedi. "Kraliçe istese de istemese 226 ¦ Philippa Gregory de gidiyor. Ve sen, hoşuna gitse de gitmese de onun yerini alıyorsun." Cesaretimi toplamaya çalışıp ayağa kalktım ve kalın, oymalı sırtlığa tutunabilmek için koltuğumun arkasına geçtim. "Hayır," dedim. Sesim kararlı ve güçlü çıktı. "Hayır dayı, üzgünüm ama bunu yapamam." Uzun koyu renkli tahta masanın diğer ucuna döndüm ve şahin gibi hiçbir şeyi kaçırmayan o siyah gözlerle göz göze geldim. "Kraliçeyi seviyorum. O büyük bir kadın, ona ihanet edemem. Onun yerini alamam. Onu itip İngiltere Kraliçesinin yerine geçemem. Bu hiyerarşiyi toptan yıkmak olur. Buna cüret edemem. Yapamam." Bana o kurt gibi gülümsemesiyle gülümsedi. "Biz yeni bir hiyerarşi yaratıyoruz," dedi. "Yeni bir dünya. Papanın otoritesinin sonu geldiğine, Fransa'yla İspanya'nın haritalarının .yeniden çizileceğine dair tartışmalar var. Her şey değişiyor ve biz işte burada, bu değişimin en önündeyiz." "Ya reddedersem?" diye sordum, titrek bir sesle. Bana gözlerini ıslak kömür parçaları gibi ortaya çıkaran buz gibi, alaycı bakışlarla baktı. "Reddedemezsin," dedi lafı uzatmadan. "Dünya değişiyor dediysem henüz o kadar değişmedi. Hâlâ erkeklerin hâkimiyetinde." ISafıar 1526 Anne'in sonunda saraya geri dönmesine izin verildi ve gelir gelmez çok halsiz olduğum için nedimem olarak görevlerimin bir kısmını hemen devraldı. Bu kez yaşadığım zorlu bir hamilelikti, ebeler buna yemin ediyordu. Güçlü ve iri bir oğlan taşıyordum ve bütün gücümü emiyordu. Greenwich'te yürürken bebeğimin yükünü fazlasıyla hissediyor, sürekli uzanacak bir yatak aranıyordum. Yatağa yattığımda bebeğin ağırlığı sırtıma biniyor, ayaklarım ve parmaklarım kramplarla kasılıyordu. Gece yarısı aniden ağlamaya başlıyordum ve Anne uyku sersemi yatağından kalkıp yatağının ucundan kasılmış parmaklarıma masaj yapıyordu. "Tanrı aşkına uyu artık," dedi öfkeyle. "Neden sürekli .kendini sağa sola atıyorsun?" "Çünkü rahat edemiyorum," diye yapıştırdım. "Eğer bana kendine baktığından daha iyi baksaydın orada öyle şişko bir minder gibi yayılacağına sırtıma bir yastık, bir de içecek bir şeyler getirirdin." Bu lafıma kıkırdayıp karanlıkta doğruldu ve bana döndü. Ateşin korları hâlâ odayı aydınlatıyordu. 228 ¦ Philippa Gregory "Gerçekten kötü müsün, yoksa mızmızlık mı ediyorsun?" "Gerçekten kötüyüm," dedim. "Gerçekten, Anne. Vücu-dumdaki her bir kemik ağrıyor." İç geçirip yatağından kalktı, mumu parlayan ateşe götürüp yaktı. Beni görebilmek için getirip iyice yüzüme tuttu. "Gulyabaniye benziyorsun. Bembeyazsın," dedi neşeyle. "Annem kadar yaşlı görünüyorsun." "Ağrım var," dedim ısrarla. "Sıcak bir şeyler ister misin?" "Evet, lütfen." "Bir yastık daha?" "Evet." "Ve her zamanki gibi çişini yapmak?" "Evet, lütfen. Anne hayatında bir kere hamile kalmış olsaydın nasıl bir his olduğunu anlardın. Yemin ederim hafife alınacak bir şey değil." "Olmadığını görüyorum," dedi. "Sana bakar bakmaz kendini doksan yaşında gibi hissettiğini anlayabiliyorum. Bu iş böyle devam ederse kralı nasıl elimizde tutacağımızı Tanrı bilir." "Bir şey yapmama gerek kalmıyor," dedim sinir içinde. "Bugünlerde baktığı tek yer karnım."