Ertesi akşam yemekte kraliçenin peşinden uslu uslu büyük salona girerken kralın gözlerinin
üzerime odaklandığını fark ettim. Yemekten sonra, dans için yer açtıklarında, kraliçenin
önünden geçip bana doğru geldi, ona arkasını dönüp bana dans teklif etti.
Bani dans alanına götürürken salonda hafif bir uğultu oldu. "Vals," dedi omzunun üzerinden ve
beraber dans etmek üzere yerlerini almaya hazırlanan dansçılar gerileyip bizi seyretmek üzere
bir çember oluşturdu.
Bu dans daha öncekilerin hiçbirine benzemiyordu, tam bir tahrik dansıydı. Henry dans ederek
bana doğaı geldi, sanki beni orada, bütün saray eşrafının önünde çırılçıplak soyacakmış gibi
mavi gözlerini yüzümden ayırmadan ayağını vurup ellerini çırptı. Kraliçenin beni seyrettiğini
zihnimden attım. Başımı elimdik kaldırıp gözlerimi krala diktim, kalçalarımı oynatıp kafamı
sağa sola çevire çevire yavaş adımlarla ona doğru dans ettim. Yüz yüze geldik, beni havaya
kaldırıp tuttu, belli belirsiz bir alkış sesi duydum, sonra beni yavaşça yere indirdiğinde
yüzümün utangaçlık, zafer ve arzu karışımı güçlü bir duyguyla alev alev yandığını hissettim.
Dümbeleğin sesiyle birbirimizden ayrıldık, sonra dansın akışıyla adımlarımızı birbirimize doğru
atarak tekrar birleştik. Bir kez daha beni havaya atıp bu kez bedenim onunkine yaslanacak
şekilde kollarının arasından aşağı kayBOLEYN KIZI » 215
dırdı. Onu her şeyiyle bedenimde hissettim, göğsünü, dar ve kısa pantolonunu, bacaklarını.
Durduk, yüzümüz o kadar birbirine yakındı ki biraz öne uzansa beni öpebilirdi. Nefesini
yüzümde hissettim, sonra çok alçak sesle şöyle dedi: ""Odama gel. Hemen."
O gece ve takip eden gecelerin çoğunda bitmeyen bir arzuyla beni yatağına aldı. Mutlu olmam
gerekirdi. Tabii ki annem, babam, dayım ve George beni bir kez daha kralın gözdesi olarak
görmekten, bütün saray eşrafının ibresinin tekrar bana dönmesinden son derece memnundu.
Kraliçenin odalarının hanımları bana da ona olduğu kadar saygılıydı. Yabancı elçiler sanki
prensesmişim gibi önümde yerlere kadar eğiliyor, kralın yatak odasının centilmenleri altın
sarısı saçlarıma ve dudaklarımın kıvrımına soneler düzüyordu. Francis Weston benim için bir
şarkı yazmıştı, gittiğim her yerde insanlar bana yardım etmeye, beni pohpohlamaya hazırdı ve
her zaman, her seferinde, onlar adına krala bir şey iletirsem bana sonsuza dek borçlu
kalacaklarını belirtiyorlardı.
Bense George'un öğüdünü dinleyip kraldan bir şey istemeyi her zaman reddettim, kendim için
bile. Bu yüzden Henry benimle başka kimseyle olamadığı kadar rahattı. Özel odasının kapalı
kapısının ardında kendimize ait küçük, alışılmadık bir cennet yarattık. Akşam yemekleri büyük
salonda servis edildikten sonra yemeğimizi bu odada baş başa yedik. Bize müzisyenler ve belki
bir iki arkadaş eşlik ediyordu. Thomas More, Henry'yi tepeye, çatıya götürüp yıldızlara
bakıyordu, ben de onlara katılıyor, gece karanlık
216 ¦ Philippa Gregorygökyüzüne bakıp aynı yıldızların Hever'da da parladığını, ışığını bebeğimin uyuyan yüzünü
aydınlatmak üzere dar, uzun pencerelerden içeri yansıttığını hayal ediyordum.
Mayısta adet olmadım, haziranda günüm yine geçti. Ge-orge'a söylediğimde kolunu omzuma
atıp beni kendine yasladı. "Babama söylerim," dedi. "Howard Dayıya da. Dua et de bu sefer
erkek olsun."
Henry'ye kendim söylemek istedim ama bu kadar mühim ve kâr olasılığı bu kadar yüksek bir
haberin krala babam tarafından iletilmesinin daha uygun olduğuna karar verildi. Böylece
Boleynler doğurganlığımdan mümkün olduğu kadar çok faydalanabilecekti. Babam özel bir
toplantı istediğinde kral bunun Wolsey'nin Fransa'yla yaptığı uzun görüşmelerle ilgili olduğunu
sanıp onu pencere kenarına, saray ahalisinin onları duyamayacağı bir yere götürüp
konuşmasını istedi. Babam gülümseyerek kısa bir cümle sarf etti, sonra Henry'nin gözlerini
babamdan bana, diğer hanımlarla birlikte oturduğum yere doğru çevirdiğini, sonra sevinçle
bağırdığını gördüm. Telaşla bana yürüdü, tam sarılıp havaya fırlatacaktı ki, beni incitmekten
korkup vazgeçti ve ellerimi ellerine alıp öpmeye başladı.
"Hayatım!" diye bağırdı. "En güzel haber! Alabileceğim en güzel haber!"
Etraftaki meraklı yüzlere şöyle bir baktım, sonra tekrar kralın sevincine odaklandım.
"Majesteleri," dedim neşeyle. "Sizi mutlu edebildiğime çok memnunum."
"Beni daha fazla mutlu edemezdin," dedi. Beni ayağa kaldırıp kenara götürdü. Hanımlar başını
bana doğru uzattı, sonra aynı anda başka yöne çevirdi, hem neler olduğunu öğrenmek, hem
de dinlediklerini belli etmemek için kıvBOLEYN KIZI ¦ 217