Test Drive | Page 64

Anne bembeyaz kesildi. "Böyle bir şey hiç söylemedi. Babasının otoritesine boyun eğeceğinden, benim... benim..." "Senin otoritenden çıkacağından hiç bahsetmedi, değil mi? Biliyor musun, Bayan Anne, bunu yapıp yapmayacağını ben de merak ediyordum. Ama yaptı, işte. Şimdi bu mesele tamamıyla kralla dükün elinde." "Bana söz verdi ve nişanlandık," dedi Anne öfkeyle. "O geleceğe yönelik bir nişandı," diye gürledi kardinal. "Gelecekte evlenmek üzere söz vermek mümkündür." "O ana yönelikti," diye karşılık verdi Anne direnerek. "Şahitler önünde ve olması gerektiği gibi yapılmış bir nişandı." "Lütfen." Şişko eli ihtiyatla yukarı kalktı. Kocaman yüzüğü adamın İngiltere'nin ruhani lideri olduğunu hatırlatırca-sına Anne'e göz kırptı. "Lütfen, böyle bir şeyin olabileceğini aklınızdan bile geçirmeyin. Çok mantıksızca olur. Ben nişan gelecekteki bir evliliğe yönelikti diyorsam, öyledir, Bayan Anne. Ben yanılmam. Bir hanım böyle yetersiz bir zemine güvenip bir erkekle yatağa girdiyse, salaklık etmiş demektir. Kendini bir erkeğe vermiş ve sonra terk edilmiş bir kadının hayatı tamamıyla mahvolur. Asla evlenemez." Anne hızla bana doğru bir bakış fırlattı. Wolsey, kardeşi kraliyetin en dillenmiş zinasını yapan birine bekâretle ilgili vaaz vermenin oldukça komik olduğunun farkında olmalıydı. Ama bakışları titremedi bile. 164 ¦ Philippa Gregory "Bana böyle bir yalan söylemenize neden olan şey Lord Henry'ye olan zaafınızsa, bu size büyük zarar verir, Bayan Boleyn." Anne'in gittikçe artan paniğini bastırmaya çabaladığını görebiliyordum. "Sayın kardinalim," dedi. Bu kez sesi hafifçe titriyordu. "Ben Northumberland'e iyi bir Düşes olacaktım. Fakirlere yardım edecektim. Kuzeyde adaletin doğru işleyip işlemediğini gözleyecektim. İngiltere'yi İskoçlardan koruyacaktım. Sonsuza dek sizin dostunuz olacaktım. Ve sonsuza dek size kendimi borçlu bilecektim." Kardinal Anne'in bahşettikleri nin o güne dek ona teklif edilenlerin en şahanesi olmadığını belirtircesine hafifçe gülümsedi. "Senden harika bir düşes olur," dedi. "Ama Northumberland dışında bir yere. O yere baban karar vermek durumunda. Nerede evleneceğine o karar verecek, bu konuda kralla benim de bir miktar söz hakkımız olacak tabii. Geri kalanını hallettik sayılır, sevgili kızım, artık dileklerin konusunda daha dikkatli olacağım ve bundan sonrası için," Yüzündeki gülümsemeyi gizlemekle uğraşmadı, "bundan sonrası için düşes olmak istediğini aklımda tutacağım." Elini uzattı ve Anne bir adım öne çıkıp reverans yaptıktan sonra adamın yüzüğünü öpüp geri geri odadan çıkmak zorunda kaldı. Kapı arkamızdan kapandığında ağzını bile açmadı. Topuklarının üzerinde dönüp bahçeye inen taş basamaklara yöneldi. Dolambaçlı hoş patikalardan geçip beyaz ve kırmızı taç yapraklarını güneşe doğru açarak taş bir bankın etrafını saran güllere varana dek konuşmadı. "Ne yapabilirim?" dedi. "Düşün! Kafanı çalıştır!" Aklıma hiçbir şey gelmediğini söyleyecektim ki, benimle konuşmadığını anladım. Kendiyle konuşuyordu. "NortBOI.EYN KIZI ¦ 165 humberland'ı arkadan vurabilir miyim? Mary'nin krala bu konuda yalvarmasını sağlayabilir miyim?" Bir an başını salladı. "Hayır, hayır, Mary'ye güvenemem. Yüzüne gözüne bulaştırır." Öfkeyle itiraz etmemek için dudağımı ısırdım. Anne topuklarının etrafında hışırdayan eteğiyle otların üzerinde bir ileri, bir geri yürüdü. Bankın üzerine çöküp onu seyrettim. "Henry'yi vazgeçirmek için George'u kullanabilir miyim acaba?" Tekrar döndü, "Babamı, ya da dayımı?" dedi hızla. "Yükseldiğimi görmeyi onlar da ister. Kralla konuşabilir, kardinali ikna edebilirler. Northumberland'ı cezbedecek bir çeyiz hazırlatabilirler. Düşes olduğumu görmeyi onlar da isteyecektir." Ani bir kararla başını salladı. "Beni desteklemeliler," diye kendini onayladı. "Beni destekleyecekler. Ve Northumberland Londra'ya geldiğinde nişan yapıldığını ve evliliğin gerçekleştiğini söyleyecekler." Aile toplantısı Londra'da Howardlar'in evinde yapıldı. Annemle babam büyük masaya oturmuş, dayım aralarına geçmişti. Ben ve George Anne'in utancını paylaşarak odanın gerisinde ayakta duruyorduk. Ve masanın önünde tellerin arkasındaki bir mahkûm gibi duran bu kez Anne'di. Fakat benim her zaman yaptığım gibi başı öne eğik değildi. Tersine başı dimdik, dayımın öfkeli bakışlarına sanki den-giymiş gibi tek kaşını kaldırarak karşılık veriyordu.