Anne bembeyaz kesildi. "Böyle bir şey hiç söylemedi. Babasının otoritesine boyun
eğeceğinden, benim... benim..."
"Senin otoritenden çıkacağından hiç bahsetmedi, değil mi? Biliyor musun, Bayan Anne, bunu
yapıp yapmayacağını ben de merak ediyordum. Ama yaptı, işte. Şimdi bu mesele tamamıyla
kralla dükün elinde."
"Bana söz verdi ve nişanlandık," dedi Anne öfkeyle.
"O geleceğe yönelik bir nişandı," diye gürledi kardinal. "Gelecekte evlenmek üzere söz vermek
mümkündür."
"O ana yönelikti," diye karşılık verdi Anne direnerek. "Şahitler önünde ve olması gerektiği gibi
yapılmış bir nişandı."
"Lütfen." Şişko eli ihtiyatla yukarı kalktı. Kocaman yüzüğü adamın İngiltere'nin ruhani lideri
olduğunu hatırlatırca-sına Anne'e göz kırptı. "Lütfen, böyle bir şeyin olabileceğini aklınızdan
bile geçirmeyin. Çok mantıksızca olur. Ben nişan gelecekteki bir evliliğe yönelikti diyorsam,
öyledir, Bayan Anne. Ben yanılmam. Bir hanım böyle yetersiz bir zemine güvenip bir erkekle
yatağa girdiyse, salaklık etmiş demektir. Kendini bir erkeğe vermiş ve sonra terk edilmiş bir
kadının hayatı tamamıyla mahvolur. Asla evlenemez."
Anne hızla bana doğru bir bakış fırlattı. Wolsey, kardeşi kraliyetin en dillenmiş zinasını yapan
birine bekâretle ilgili vaaz vermenin oldukça komik olduğunun farkında olmalıydı. Ama bakışları
titremedi bile.
164 ¦ Philippa Gregory
"Bana böyle bir yalan söylemenize neden olan şey Lord Henry'ye olan zaafınızsa, bu size büyük
zarar verir, Bayan Boleyn."
Anne'in gittikçe artan paniğini bastırmaya çabaladığını görebiliyordum. "Sayın kardinalim,"
dedi. Bu kez sesi hafifçe titriyordu. "Ben Northumberland'e iyi bir Düşes olacaktım. Fakirlere
yardım edecektim. Kuzeyde adaletin doğru işleyip işlemediğini gözleyecektim. İngiltere'yi
İskoçlardan koruyacaktım. Sonsuza dek sizin dostunuz olacaktım. Ve sonsuza dek size kendimi
borçlu bilecektim."
Kardinal Anne'in bahşettikleri nin o güne dek ona teklif edilenlerin en şahanesi olmadığını
belirtircesine hafifçe gülümsedi. "Senden harika bir düşes olur," dedi. "Ama Northumberland
dışında bir yere. O yere baban karar vermek durumunda. Nerede evleneceğine o karar
verecek, bu konuda kralla benim de bir miktar söz hakkımız olacak tabii. Geri kalanını hallettik
sayılır, sevgili kızım, artık dileklerin konusunda daha dikkatli olacağım ve bundan sonrası için,"
Yüzündeki gülümsemeyi gizlemekle uğraşmadı, "bundan sonrası için düşes olmak istediğini
aklımda tutacağım."
Elini uzattı ve Anne bir adım öne çıkıp reverans yaptıktan sonra adamın yüzüğünü öpüp geri
geri odadan çıkmak zorunda kaldı.
Kapı arkamızdan kapandığında ağzını bile açmadı. Topuklarının üzerinde dönüp bahçeye inen
taş basamaklara yöneldi. Dolambaçlı hoş patikalardan geçip beyaz ve kırmızı taç yapraklarını
güneşe doğru açarak taş bir bankın etrafını saran güllere varana dek konuşmadı.
"Ne yapabilirim?" dedi. "Düşün! Kafanı çalıştır!" Aklıma hiçbir şey gelmediğini söyleyecektim ki,
benimle konuşmadığını anladım. Kendiyle konuşuyordu. "NortBOI.EYN KIZI ¦ 165
humberland'ı arkadan vurabilir miyim? Mary'nin krala bu konuda yalvarmasını sağlayabilir
miyim?" Bir an başını salladı. "Hayır, hayır, Mary'ye güvenemem. Yüzüne gözüne bulaştırır."
Öfkeyle itiraz etmemek için dudağımı ısırdım. Anne topuklarının etrafında hışırdayan eteğiyle
otların üzerinde bir ileri, bir geri yürüdü. Bankın üzerine çöküp onu seyrettim.
"Henry'yi vazgeçirmek için George'u kullanabilir miyim acaba?" Tekrar döndü, "Babamı, ya da
dayımı?" dedi hızla. "Yükseldiğimi görmeyi onlar da ister. Kralla konuşabilir, kardinali ikna
edebilirler. Northumberland'ı cezbedecek bir çeyiz hazırlatabilirler. Düşes olduğumu görmeyi
onlar da isteyecektir." Ani bir kararla başını salladı. "Beni desteklemeliler," diye kendini
onayladı. "Beni destekleyecekler. Ve Northumberland Londra'ya geldiğinde nişan yapıldığını ve
evliliğin gerçekleştiğini söyleyecekler."
Aile toplantısı Londra'da Howardlar'in evinde yapıldı. Annemle babam büyük masaya oturmuş,
dayım aralarına geçmişti. Ben ve George Anne'in utancını paylaşarak odanın gerisinde ayakta
duruyorduk. Ve masanın önünde tellerin arkasındaki bir mahkûm gibi duran bu kez Anne'di.
Fakat benim her zaman yaptığım gibi başı öne eğik değildi. Tersine başı dimdik, dayımın öfkeli
bakışlarına sanki den-giymiş gibi tek kaşını kaldırarak karşılık veriyordu.