"Onu aynen öyle orada tutmam lazım, korların üzerindeki bir tencere gibi. Hep fokurdaması
lazım. Fazla kaynarsa akıbetim ne olur? Yanana ve öylece ölene dek kaynar dururum. Yok,
soğur da gidip çükünü başka birine sokarsa bu sefer rakibim olmuş olur. O yüzden burada
kalman lazım." "Çükünü sokarsa, öyle mi?" diye tekrarladım onun kaba tabirini. "Evet."
"Bensiz başarmak durumunda kalacaksın," dedim. "Sadece birkaç haftan kaldı. Dayım bu yaz
nişanlanıp sonbahara evleneceğini söylüyor. Ben kendi rolümü tamamladım, artık gidebilirim."
Ne tür bir rol tamamladığımı sormadı bile. Anne her zaman panjurları kapalı bir fener gibiydi.
Sadece tek bir yönde parlıyordu. Onun için her zaman önce Anne, sonra Bo-leynler, sonra
Howardlar'di. George'un bana sadakatimi hatırlatmak için haykırdığı o sıralamaya Anne'in asla
ihtiyacı olmayacaktı. O kendi çıkarlarının nerede yattığını biliyordu. "Birkaç hafta daha idare
edebilirim," dedi. "Sonra hepsi benim olacak."
Yaz 1527
George beni Hever'a bıraktıktan sonra o mükemmel yaz aylarının güneşli günlerinde saray
eşrafı İngiliz sayfiyelerine doğru ilerlerken ne George'dan, "ne Anne'den haber aldım.
Umurumda da olmadı. Evim ve çocuklarım bana kalmıştı ve kimse kıskanıp kıskanmadığımı, ya
da solgun görünüp görünmediğimi anlamak için beni izlemiyordu. Kimse eliyle ağzını kapatarak
ablamdan daha mı güzel, yoksa daha mı çirkin olduğumu tartışmıyordu. Saray eşrafının o
üzerimden ayrılmayan gözlerinden, kralla kraliçe arasındaki o bitmeyen mücadeleden
uzaktaydım. Hepsinden iyisi, Anne'e duyduğum kıskançlığımdan ve hesaplaşmamdan
uzaktaydım.
Çocuklarım tam küçük faaliyetlerle günün uçup gittiği yaştaydı. İplerin ucuna tütsülenmiş et
parçaları geçirip hendekte balık avladık. Atımı semere vurduk, çocuklarımın ikisi de sırayla
birer tur attı. Şatonun köprüsünün ötesine, çiçek toplamak üzere bahçeye ya da meyve
toplamak üzere meyve bahçesine geziler düzenledik. İçi saman dolu bir araba istedik, yularları
bizzat ben elime alıp bizi bahçeden ta Edenbridge'e götürdüm ve orada bir evde ufak bir İngiBOLEYN KİZİ ¦ m
Üz birası içtim. Çocuklarımın dua etmek üzere diz çöküşünü, ekmek şarap ayininde gözlerinin
kocaman açılışını seyrettim. Gün sonunda güneşte yanmış tenleri, tombul yanaklarını okşayan
kirpikleriyle uykuya dalışlarını izledim. Saray, kral ve kralın gözdesi gibi şeylerin varlığını bile
unuttum.
Sonra ağustos ayında Anne'den bir mektup aldım. Mektubu Tonbridge'de doğup büyüyen, en
güvendiği seyisi Tom Stevens getirdi. "Hanımımdan," dedi. "Ellerinize teslim edilmek üzere
gönderildi." Yemek odasında dizlerinin üzerine çöküp mektubu bana uzattı.
"Teşekkürler, Tom."
"Ve sizden başka kimse mektubu görmedi," dedi.
"Çok güzel."
"Ve sizden başka da kimse görmeyecek çünkü okumanızı bekleyeceğim, sonra bunu şömineye
atıp yanışını seyredeceğiz, hanımım."
Gülümsedim ama içime bir huzursuzluk basmıştı. "Ablam iyi, değil mi?"
"Odaklardaki genç kuzular kadar iyi efendim."
Mührü açıp kâğıtları ayırdım.
Benim adıma sevinmeni isliyorum. Her şey oldu, bitti, kaderim yazıldı. Artık hepsi benim
elimde. İngiltere Kraliçesi oluyorum. Bu gece bana evlenme teklif etti ve bu ay içinde
Wolsey'nin Papa olacağına, böylelikle de boşanabileceği-ne söz verdi. Şahidimiz olsunlar ve
sonra geri'adım atamasın diye sevincimi ailemle paylaşmak istediğimi bahane ederek hemen
dayımla babamı çağırdım. Şimdilik saklamamı isteyerek bana bir yüzük verdi, bir nişan yüzüğü
ve benim olacağına dair yemin etti. İmkansızı başardım. Kra332 ¦ Philippa Gregory
lı ele geçirdim ve kraliçenin kaderini mühürledim. Düzeni alt üst ettim. Artık bu ülkede hiçbir
şey kadınlar için eskisi
gibi olmayacak.
Wolsey evliliklerini iptal ettiği haberini gönderir göndermez evleniyoruz. Kraliçe durumu ancak
evleneceğimiz gün öğrenecek. İspanya'da bir manastıra gönderilecek. Onu ülkemde
istemiyorum.
Benim ve soyumuz için sevinebilirsin. Buralara gelmeme yardım ettiğini hiç unutmayacağım.
Bende gerçek bir dost ve abla bulacaksın. Anne, İngiltere Kraliçesi.