ciddi bir biçimde soğuk ısırmasına uğramıĢ, adamların hepsi belli bir dereceye kadar kar
körü olmuĢtu; Teğmen Little son beĢ gündür görme yeteneğini kaybetmiĢti ve korkunç baĢ
ağrılarına maruz kalmıĢtı. Sör John'un anladığı kadarıyla, daha önce kutup gezisi yapmıĢ
olan, Crozier'le ve ondan sekiz yıl önce Ross'la güney kutbuna gitmiĢ olan Little'ı, kızağa
yüklenmek zorunda kalmıĢlardı ve gözleri etrafı kızağı çekebilecek kadar gören beĢ kiĢinin
çabasıyla geri gelebilmiĢlerdi.
KeĢfedebildikleri kırk kilometre boyunca hiçbir açık deniz görememiĢlerdi. Kırk
kilometre katetmiĢlerdi ama aslında önlerine çıkan engellerin etrafından ya da üzerinden
geçmek zoruda kaldıkları için yüz elli kilometre boyunca kızak çekmiĢçesine yorgunlardı.
Kutup tilkisi, denizaygırı, fok balığı ya da seala rastlamamıĢlardı. GörünüĢe göre balina da
yoktu. Tayfalar kızaklarıyla çatlaklar ve küçük yarıkları izlemek istemiĢlerdi ama derisi
güneĢ yanığından burnu ve Ģakaklarından soyulan ve gözlerinin üzerinde beyaz bandajlar
bulunan Little'ın verdiği rapora göre deniz yüzeyi katı bir buzla örtülüydü. Batıya doğru
yaptıkları yolculuğun en uç noktasında gözleri en iyi durumda olan adama, kalafatçı
yardımcısı Johnson'a, etraflarındaki en yüksek buzdağına tırmanma emri vermiĢti.
Johnson saatler sonra, ayaklarıyla basabilmek için elindeki kazmayla buzlarda oyuklar
açarak ve açtığı oyuklara gemi malzemecisinin ayakkabılarına yerleĢtirdiği
koçboynuzlarıyla basarak, buzdağının doruğuna çıkmıĢtı. Doruğa çıktıktan sonra Teğmen
Little'ın teleskopu ile kuzeybatıya, batıya, güneybatıya ve güneye baktı.
Verdiği rapor iç karartıcıydı. Açık deniz yoktu. Kara görünmüyordu. Bir sürü buz
bacası, basınç sırtı, buzdağı bütün ufku kaplamıĢtı. Sadece birkaç tane beyaz ayı vardı.
Bunların iki tanesini taze et yemek için vurmuĢlar ama hayvanların ciğer ve kalbinin
insanlara faydalı olmadığını hatırlamıĢlardı. Ağır kızakları bunca basınç sırtının üzerinden
çekerek geçirmekten tayfaların güçleri tükenmiĢ, sonunda hayvanın kaslı etinden sadece
elli kilo kadarını kesmiĢ, kızaklarını bu defa gemiye gitmek için çekmiĢlerdi. Daha sonra,
daha büyük olan ayının derisini beyaz kürkü için yüzmüĢ, geriye kalan kısmını buzda
çürümeye bırakmıĢlardı.
BeĢ kızak takımından dördü kötü haberler ve soğuk ısırığıyla dönmüĢtü; ama Sör
John endiĢeyle Graham Gore'un dönüĢünü bekliyordu asıl. En son, ama en büyük umutları
Kral William Adası tarafında, güneydoğudaydı.
Sonunda, üç Haziran'da, Gore'un liderliğindeki takımın ayrılıĢından on gün sonra,
yüksek nöbetçi kulelerindeki gözcüler bir kızak takımının güneydoğu dan yaklaĢtığını
bildirdiler. Sör John çayını içti, uygun bir kıyafet giydi ve sonra güverteye koĢan kalabalığın
yanına, adamların neye baktıklarına bakmaya gitti.
Gelen takım anık güvertedeki tayfalar tarafından bile görünüyordu; Sör John güzel,
pirinç dürbününü kaldırdı - bu dürbün bundan on beĢ yıl önce Franklin'in Akdeniz'de
komuta ettiği yirmi altı topu olan bir savaĢ gemisinin subay ve tayfaları tarafından hediye
edilmiĢti. Sör John daha ilk anda gözcülerin neden ĢaĢırdıklarını anladı.
Ġlk bakıĢta her Ģey normal görünüyordu. Tıpkı yola çıktıkları zaman olduğu gibi beĢ
adam kızağı çekiyordu. Yine tıpkı yola çıktıkları zamandaki gibi, üç kiĢi kızağın yanında ya
da arkasında koĢuyordu. O zaman olduğu gibi sekiz kiĢiydiler.