Sonunda kız durdu ve adamın yanına çöktü. Kafalarını kaldıramayacak kadar
tükenmiĢlerdi. On üç kilometre boyunca koĢmuĢ köpekler gibi kısa ve hızlı Ģekilde soluk
alıp veriyor, hırıldıyorlardı.
Buz, seslerini kesti. Rüzgârın uğultusu durdu. ġafak Tanrıçası baĢlarının üstünde
yavaĢça titredi.
Kız adamın yüzüne dokundu, ayağa kalktı ve arkasındaki çadırın kanadını kapatıp
uzaklaĢtı.
Adam, sonunda ayağa kalkmak ve kalan giysilerini de çıkartmak için gereken gücü
kendinde buldu. Çıplaktı; ama soğuğu hissetmiyordu.
Müzik yaptıkları yerin dokuz metre ötesinde bir yol açıldı. ġimdi bu yolun üzerinde
yürüyordu. Kalbi ise hâlâ hızla atıyordu.
Dizleri üzerinde suların iki metre kenarından gidiyor ve yüzünü gökyüzüne kaldırıp
gözlerini kapatıyordu.
O Ģeyin suyun içinden yükseldiğini ve pençeleriyle buzu kazıdığını duydu. Kızgın
nefesi onu suyun yüzeyine doğru çekiyordu. Crozier ağırlığının altında inleyen buzu
duyabiliyordu; ama ne kafasını indiriyor ne de bakmak için gözlerini açmaya cesaret ediyordu. Henüz yapamazdı.
Denizden çıplak dizlerine değen su onu dondurabilirdi. Hareket etmedi.
Islak kürk ve et kokusunu duyuyordu, okyanusun dibi de böyle kokardı. ġafak
Tanrıçası'nın gölgesi üzerine çöküyordu; ama Crozier yine de gözlerini açmıyordu.
ġimdilik.
Tüyleri diken diken olmuĢtu. Ancak koca bir varlığın onu çevrelediğini ve et kokan
nefesinin onu sardığını hissettiği zaman gözlerini açabilmiĢti.
Kürkünden sular damlıyordu, tıpkı rahibin beyaz ıslak cüppesi gibi. Beyaz kürkünün
aralarından yanık izleri görünüyordu.
DiĢleri. En fazla bir metre uzağındaki iri, siyah gözleri Crozier'a bakıyor; yaratık,
gözleriyle onun ruhunu arıyordu... Eğer bir ruhu varsa. Ağır, üçgen kafası aĢağı doğru
sallandı ve titreyen göğü lekeledi.
Yalnızca beraber olmak ya da yerine geçmek istediği insanlara teslim olurdu; ama
Tuunbaa'a ya da göğsündeki mavi ateĢi söndürmek isteyen evrene asla teslim olmazdı.
Yeniden gözlerini kapadı, baĢını geriye attı, ağzını açtı ve dilini, Memo Moira'nın ona
Kutsal Birlik'te öğrettiği gibi uzattı.