Bir dakika geçti, yaratık birkaç kez daha kükredi, her bir kükreyiĢte daha fazla ses
çıkıyor ve çıkan sesler yaratığın umudunu yitirdiğini belli ediyordu. Her bir kükreme ayrı bir
noktadan geliyordu. Sonunda Blanky, yaratığın kendisine ulaĢamadığını anladı.
Burada, açıklıkta, yıldızların altında yatıyordu ama bir buçuğa iki buçuk metreden
daha büyük olmayan bir buz kutusundaydı. Bu yarı kapalı alan, denizden gelen baskıyla,
en azından üç farklı buzdağının birleĢmesinden oluĢmuĢtu. Yana yatmıĢ dağlardan biri
düĢen bir duvar gibi tepesine çökmüĢtü ama Blanky yıldızları görebiliyordu. Tabutunun iki
zıt yanındaki iki dikey açıklıktan yıldızların ıĢığını da görüyordu. Bu katilin büyük kütlesi bu
çatlakların ucundan görünen yıldızların ıĢıklarını kesiyordu. Yaratık ondan beĢ metre
uzaktaydı ama buzdağlarının arasındaki açıklık on beĢ santimden fazla değildi. Blanky'nin
kıvranarak girdiği, erime sonucu oluĢmuĢ tünel buraya girmenin tek yoluydu.
Yaratık on dakika daha gezinerek kükredi.
Thomas Blanky kendisini zorlayarak oturma pozisyonuna geçti ve yırtık omuzlarıyla
sırtını buza yasladı. Üzerindeki palto ve elbiseler gitmiĢti. Üzerinde kalan pantolon, iki
süveter, pamuklu yün fanila ve don kanlı bezlere dönüĢmüĢtü. Blanky donarak ölmeye
hazırladı kendini.
Yaratık oradan gitmiyordu. Üç buzdağının arasındaki kutunun çevresinde
Londra'daki hayvanat bahçelerinde gördüğü huzursuz etoburlar gibi dönüp duruyordu.
Ama bu defa kafes içinde olan Blanky'ydi.
Blanky, bir mucize olup da yaratık gitse bile bu tünelden çıkacak enerjiye ya da
iradeye sahip değildi. Bir Ģekilde bu tünelden çıksa bile ayın altında açıkta kalacaktı bulanık bulutların arkasından çıkan ay, etraftaki buzdağlarına yansıttığı ıĢıkla mavimsi bir
renk veriyordu. Bir mucizeyle bu buzdağı tarlasını aĢsa bile gemiye gitmek için üç yüz
metre mesafeyi katedemezdi. Vücudunu hissetmiyor, bacaklarını kımıldatamıyordu.
Blanky üĢüyen sırtını ve çıplak ayaklarını karın içine daha da fazla gömdü. Rüzgârın
ulaĢmadığı bu yerde bile hava akımı vardı. Terör'deki arkadaĢlarının onu bulup
bulamayacaklarını merak etti. Neden arasınlardı ki? O da yaratığın götürdüğü tayfalardan
biriydi sadece. En azından yok olması YüzbaĢı'yı bir baĢka cesedi —ya da ceset
parçasını- daha yelkene sarıp Ölüler Odası'na koyma zahmetinden kurtaracaktı.
Tünelin ucundan daha fazla kükreme ve ses geldi ama Blanky bunları duymazdan
geldi. "Sana da seni yumurtlayan Ģeytana da lanet olsun," diye mırıldandı buz uzmanı
donmuĢ dudaklarının arasından. Belki de hiç konuĢmamıĢtı. Donarak ölmenin -gerçi pek
çok yarası donmuĢ olmasına rağmen kan kaybından da öle-bilirdi- hiç de acılı bir ölüm
olmadığını fark etti. Aslında bu... huzur verici, dinlendirici bir ölümdü. Harika bir...
Blanky çatlaklardan ve tünelden bir ıĢık geldiğini fak etti. Yaratık onu dıĢarı çıkmaya
kandırmak için fener kullanıyordu. Ama bu hileye gelmeyecekti. Fenerin ıĢığı gidene kadar
sessiz kalacak, sessiz, sonsuz bir uykuya dalacaktı. Bu uzun, sessiz düellodan sonra
yaratığa seslenerek acısını duyma zevkini tattırmayacaktı.
"Lanet olsun, Bay Blanky!" d