Franklin kendisinin de fark ettiği gibi, umursamaz -hatta neredeyse kadınsı- bir jest
yaptı. "Ah, yaklaĢık iki yüz ton, efendim."
Ross yine gözlerini kıstı. "Daha da kesin konuĢmak gerekirse Erebus ve Terör1 de
ayrı ayrı seksener ton kömür var," dedi. "Grönland'ı geçip Baffin Körfezi'ne geldiğinizde
elinizde bu kadar kalır. Henüz gerçek buzlarla da karĢılaĢmamıĢ olacaksınız."
Franklin gülümsedi ve yanıt vermedi.
"Varsayalım ki buzlu bölgelere geldiğinizde elinizdeki kömürün yüzde yetmiĢ beĢini
yakmamıĢ olun," diye devam etti yumuĢak buzu yarıp geçen bir gemi gibi. "O halde buzları
hesaba katmazsak normal Ģartlarda bu sizi ne kadar idare eder? On iki gün mü? On üç
mü? Ġki hafta mı?"
Kaptan Sör John Franklin'in hiçbir fikri yoktu. Profesyonel bir denizci olmasına
rağmen aklı böyle iĢlemiyordu. Belki de gözleriyle paniğe kapıldığını belli etti - kömür
meselesi yüzünden değil, Sör John Ross'un önünde bir aptal gibi görünmekten çekinmiĢti.
YaĢlı denizci çelik bir mengene gibi Franklin'in kolunu kavradı ve ona doğru yaklaĢtı.
Kaptan Sör John Franklin adamın ne-fesindeki viskinin kokusunu alabiliyordu.
"Donanmanın sizi kurtarmak için nasıl bir planı var?" diye sordu. Bunu alçak sesle
söylemiĢti. Etrafta sadece baĢkalarının konuĢma ve gülüĢme sesleri duyuluyordu.
"Kurtarmak mı?" diye sordu Franklin gözlerini kırparak. Buz için güçlendirilmiĢ,
buhar enerjisine sahip, beĢ yıldan fazla yetecek erzakla dolu, bizzat Sör John Barrow
tarafından seçilen bir mürettebata sahip dünyanın en modern iki gemisinin kurtarılmaya
ihtiyacı olacağını hiç düĢünmemiĢti Franklin. Bu saçma bir düĢünceydi.
"Yolda karĢınıza çıkacak adalara erzak depolamayı planladın mı hiç?"
"Depolamak mı? Erzaklarımızı yolda mı bırakacağım? Bunu neden yapayım ki?"
"Gemiyi terk edip adamlarınla beraber buzda yürümek zorunda kaldığında bir yerde
konaklayabilmek için," dedi Ross vahĢi bir ifadeyle. Gözleri parlıyordu.
"Neden gemiyi terk edecekmiĢiz?" diye sordu Franklin. "Amacımız 'Kuzey-Batı
Geçidi'ni gemiyle geçmek."
Sör John Ross baĢını hafifçe geriye doğru kaldırdı. Franklin'in kolunu daha da sert
sıktı. "Yani herhangi bir kurtarma planı yok, öyle mi?"
"Hayır, yok."
Ross, Franklin'in diğer kolunu kavradı ve öyle bir sıktı ki iri yapılı Kaptan Franklin
neredeyse ürktü.
"O halde delikanlı," diye fısıldadı Ross, "1848 yılına kadar sizden haber alamazsam
sana yemin ederim ki sizi kurtarmaya ben geleceğim."
Franklin birden uyandı.
Ter içindeydi. BaĢı dönüyordu ve kendini zayıf hissediyordu. Kalbi çarpıyor, her
çarpıĢında sanki kafasının içinde bir kilise çanı çalıyorlardı.