güvencede olan ve baĢarısız avcısına hindistancevizi fırlatan bir maymun gibi rahat bir
durumda olabilirdi. Ama aralık ayına gelmiĢlerdi ve Terörde daha yüksek bir direk yoktu.
Aynca ana direği yıkabilen bir yaratık tarafından kovalanırken güvende olmaktan söz
edilemezdi. Blanky gidebileceği en yüksek noktaya gitmiĢti.
Bir yıl önce eylül ayında Blanky, Crozier ve güverteden sorumlu çavuĢ Harry
Peglar'a, Terör gemisini ikinci kez kıĢa hazırlamalarında yardım etmiĢti. Kolay bir iĢ değildi
bu. Tehlikesiz de değildi. Önce bazı halatlar ve yelkenler çıkarılmıĢ ve aĢağıya konmuĢtu.
Sonra en yüksek direkler büyük bir dikkatle aĢağı indirilmiĢti. Bu iĢ büyük bir dikkatle
yapılmak zorundaydı; çünkü direkler aĢağıya büyük bir hızla düĢerse bir zırhı delen mızrak
gibi güverteyi, orta güverteyi ve alt güverteyi parçalayabilirdi. Bu direkleri indirirken batan
gemiler olmuĢtu. Ama direkleri bırakmak da olmazdı; bu bitmez kıĢ boyunca direklerde
tonlarca buz birikebilirdi. AĢağıya top güllesi gibi düĢen buzlar nöbet tutan ya da güvertede
baĢka bir iĢ yapan denizciler için sürekli bir tehdit oluĢtururdu. Ayrıca, buzların ağırlığı
geminin dengesini bozabilirdi.
Sadece üç tane küçük direk bırakmıĢlardı. Bu görüntü denizcilere çok çirkin
geliyordu, tıpkı bacakları kesilmiĢ bir adamın bir ressama kötü geliĢi gibi. Blanky geriye
kalan yelken ve halatların bollaĢtırılması iĢlemini de denetlemiĢti. Fazla gergin yelken ve
halatlar bu kadar kar ve buzun ağırlığına dayanamazdı. Terör'ün toplam on tane olan
filikaları bile -iki büyük balina avlama kayığı ve iki küçük sandal, ayrıca YüzbaĢının kayık
ve salları- indirilmiĢ, ters çevrilmiĢ, bağlanmıĢ, üzeri örtülmüĢ ve buza konmuĢtu.
ġimdi Blanky ana direğin ikinci bölümündeki yelkenlerde, güverteden yedi buçuk
metre yukarıdaydı; yukarıda çıkabileceği bir seviye daha vardı ama bu üçüncü ve son
seviye halat ya da tahtadan çok bir buz kütlesine benzerdi. Zaten ana direğin kendisi de,
özellikle ön tarafı, kardan oluĢmuĢ bir sütun gibiydi. Buz uzmanı direğe iki bacağı arasına
sıkıĢtırarak tutundu karanlık ve karın arasından aĢağı bakmaya çalıĢtı. AĢağısı zifiri
karanlıktı. Ya Handford kendisine Blanky tarafından verilen feneri söndürmüĢtü ya da
yaratığın saldırısına uğramıĢtı. Blanky her iki adamın da ya öldüğüne ya da karanlıkta
saklandığına kanaat getirdi. Her iki durum da kendi aleyhineydi. Direkteki yelkenlere iyice
eğilen Blanky sol tarafına baktı ve David Leysin nöbet tuttuğu ön tarafta hiç ıĢık göremedi.
Blanky tam altındaki Ģeyi görmeye çalıĢtı ama etrafta çok fazla hareket vardı.
YırtılmıĢ yelkenler karanlıkta uçuĢuyor, fıçılar eğik güvertede dönüyor, dengede durmayan
sandıklar kayıyordu. Bütün seçebildiği ana direğe doğru ilerleyen karanlık bir kütleydi. Yüz,
yüz otuz kiloluk kum torbalarını sanki birer vazoymuĢçasına savurarak ilerliyordu.
Ana direğe tırmanamaz diye düĢündü Blanky. Direğin soğuğunu bacaklarında,
göğsünde ve karnında hissedebiliyordu. Parmaklan ince eldivenlerinin içinde donmaya
baĢlamıĢtı. Galiler peruğunu ve pamuk atkısını bir yerlerde düĢürmüĢtü. Ön kapağın
zorlanarak açıldığını ve bir kurtarma timinin ellerinde fenerlerle bağırdıklarını duymak
istedi. Ama geminin ön tarafında savrulan karın örttüğü karanlık bir sessizlikten baĢka bir
Ģey duyulmuyordu. Yoksa bu yaratık bir biçimde ön kapağın açılmasını önlemek için
buraya ağırlık yerleĢtirmiĢ olabilir mi? Neyse ki ana direğe tırmanamaz. Bu boyutlardaki