tutabilecek ya da düĢmesini sağlayacak güçlere sahipmiĢ gibi bunlara dua ederlerdi.
Ayrıca, kendi zekâlarına Ġlham Perisi, bilgisizliklerine Talih, Ģehvetlerine AĢk Tanrısı; öfkelerine Yılan Saçlı Tanrıça; mahrem yerlerine Priapos derlerdi. Kirliliklerini Incubi ve
Succabae'ye dayandırırlardı: O kadar ki bir Ģairin Ģiirinde bir kiĢi olarak takdim edebildiği
ve bir Tanrı veya Ģeytan haline çevirmediği hiçbir Ģey yoktu.'"
Crozier durdu ve kendisine bakan beyaz yüzlere baktı.
"Leviathan'ın Birinci Bölümünün On Ġkinci Kısmı burada sona eriyor," dedi ve büyük
kitabı kapattı.
"Âmin," dediler mutlu denizciler.
Tayfalar akĢam yemeğinde çörek ve tam porsiyon en sevdikleri domuzu yediler.
Terör'den gelen kırk sekiz tayfa sandalye kalmadığı için fıçılara ya da sandıklara
oturuyorlardı. Büyük bir uğultu vardı. Her iki gemiden subaylar kıç tarafında toplanmıĢ, Sör
John'un eski odasındaki büyük masaya yerleĢmiĢlerdi. Günlük aldıklan anti-iskorbütik
limonatadan baĢka -Doktor McDonald ellerinde kalan beĢ fıçılık limonatanın yeterli
olmadığını söylüyordu-tayfalar akĢam yemeğinden önce fazladan romlarını da aldılar.
YüzbaĢı Fitzjames geminin stoklarını karıĢtırmıĢ ve subaylara ve alt düzey subaylara üç
ĢiĢe Madeira ve iki ĢiĢe brendi ikram etmiĢti.
Saat üç gibi Terör'ün tayfaları toplandılar, Erehus'daki arkadaĢlarına veda ettiler,
ana merdivenden, donmuĢ yelkenlere basarak buza indiler. Alacakaranlıkta gemilerine
doğnı yapacakları uzun bir yolculuk onları bekliyordu. Herkes Leviathan in okunduğu vaazla ilgili fısıltılı yorumlar yapıyordu. Tayfaların çoğu bu metnin Ġncil'in bir yerinden
olduğuna emindi ama okunan Ģey her neyse tayfaların hiçbiri YüzbaĢı'nın ne anlatmak
istediğini, nereye varmak istediğini tam olarak anlayamamıĢtı. Hem de ikiĢer bardak rom
içmelerine rağmen. Adamların pek çoğu hâlâ beyaz ayı diĢlerini, pençelerini ve patilerini
boyunlarında taĢımaya devam ediyorlardı.
Topluluğun önünde yürüyen Crozier geri döndüklerinde Edward Little ve nöbetçiyi
öldürülmüĢ, Doktor McDonald ve mühendis Bay Thompson'ı parçalanmıĢ ve parçalarının
iĢe yaramaz buhar makinesinin etrafına saçılmıĢ bulacağına emindi.
Ama herkes iyiydi. Teğmen Hodgston ve Irving bir buçuk saat önce Erebus'tan
ayrılırken hâlâ sıcak olan çörek ve etleri Terör'de kalanlara verdiler. Soğukta nöbet tutan
tayfalara da fazladan romları verildi.
Erebus'taki orta güvertede hep beraber durduklarında görece bir sıcaklık oluĢmuĢ
ama yeniden dıĢarı çıktıklarında havanın soğukluğunu daha kötü hissetmiĢlerdi ve Crozier
çok üĢüdüğü halde, nöbetler düzene girene kadar güvertede kaldı. Bugün nöbetçi subay
Buz Uzmanı Thomas Blanky'ydi. Crozier tayfaların pazar duası edeceklerini biliyordu;
tayfalardan bazıları öğle çayını ve ardından gelecek akĢam yemeğini -çörek ve tuzlanmıĢ,
kaynatılmıĢ morina- iple çekiyorlar, yemekte içecekleri Burton birasının yanında bir parça
peynir olmasını umut ediyorlardı.
Rüzgâr çıkıyor, Kuzey-doğudaki Erebus'u görmelerini engelleyen buzdağının
kendilerine bakan tarafındaki basınç sırtlarıyla dolu buz tarlaları boyunca karları