19
CROZIER
Kasım ayının üçüncü haftasında, Salı günü, yaratık Erebus'a girdi, herkesin çok
sevdiği lostromo Bay Thomas Terry'yi kıç tarafında nöbet tutarken aldı ve adamın kafasını
tırabzanların önüne bıraktı. Terry'nin nöbet tuttuğu kıç tarafındaki nöbet yerinde, güvertede
ya da gövdede hiç kan izi yoktu. Buradan da o Ģeyin Terry'yi karanlığa, yüzlerce buz bacasının beyaz ağaçlar gibi yükseldiği beyaz ormana götürdüğü, onu öldürdüğü, parçalara
ayırdığı, belki de yediği -gerçi tayfalar arkadaĢlarını ve komutanlarını öldüren bu beyaz
katilin onları yiyecek için öldürmediğini düĢünmeye baĢlamıĢlardı- sonra da kafasını
sancaktaki nöbetçiler lostromonun yerinde olmadığını öğrenmeden önce geri getirdiği
sonucu çıkıyordu.
O sırada nöbette olup da lostromonun kafasını bulan tayfalar bütün haftayı
diğerlerine zavallı Bay Terry'nin yüzünü anlatmakla geçirdiler - sanki çığlık atarken
donmuĢçasına çenesi açık, dudakları gergin ve gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi.
Yüzünde ya da baĢında bir diĢ ya da pençe izi yoktu. Sadece vücudu boynundan düzensiz
bir biçimde koparılmıĢ, adamın yemek borusu bir farenin gri kuyruğu gibi boğazından
aĢağı sarkmıĢ, omuriliğinden bazı parçalar kalmıĢtı.
Bu olaydan sonra geriye kalan yüzden fazla tayfa birden dini keĢfetti. Erebus'daki
tayfaların çoğu, Sör John Franklin'in sonu gelmez ayinlerine homurdanırdı. Ama Ģimdi,
normalde Ġncil'i görse tanımayacak olan adamlar ruhani bir güvenceye derin bir ihtiyaç
duyduklarını hissetmeye baĢladılar. Thomas Terry'nin kafasının koparıldığı söylentileri
yayılırken -Üsteğmen Fitzjames yelkene sarılan bohçayı Erebus'daki Ölüler Odasına
koymuĢtu- tayfalar her iki geminin mürettebatının beraber ayin yapmasını talep ediyordu.
Cuma gecesi geç saatte fare suratlı Cornelius Hickey, Crozier'a bu taleple gelmiĢti. Hickey
iki gemi arasında ortaya çıkan buz tepeciklerini temizleyen çalıĢma takımındaydı ve
Erebus'tan tayfalarla konuĢmuĢtu.
"Herkes bunu istiyor komutanım," dedi kalafatçı yardımcısı Crozier'ın dar
kamarasının önünde ayakta dururken. "Bütün tayfalar ayinin beraber yapılmasını istiyorlar,
komutanım."
"Her iki gemideki tüm tayfalar adına mı söylüyorsun bunu?" diye sordu Crozier.
"Evet, komutanım," dedi Hickey gülümseyerek. Gülümseyince geriye kalan altı
diĢinden dördü görünüyordu. Bu küçük kalafatçı yardımcısı kendine güveniyordu.
"Pek sanmıyorum," dedi Crozier. "Ama Üsteğmen Fitzjames'le konuĢurum ve sana
bu konuda bilgi veririm. Vereceğimiz kararları bütün tayfalara sen duyurursun." Hickey
kapısını çaldığında Crozier içiyordu. Bu küçük, iĢgüzar adamı hiç sevmemiĢti. Her geminin
bir avukatı vardır - Donanma'da tıpkı fareler gibi kabul edilmesi gereken bir gerçektir bu.
Ve Hickey, kötü dilbilgisine ve resmi eğitimden yoksun oluĢuna rağmen tam bir avukattı.
Crozier, böyle güç yolculuklarda bu tiplerin isyan çıkarmaya eğilimli olduğunu biliyordu.
"Komutanım, Sör John'un -huzur içinde yatsın- yönettiği ayinlere benzer ayinler
yapmak istemeyiĢimizin nedeni..."