Bir Yanım Hep Yarım – Gülay Süda
“Bir kuş olsaydım keşke gökyüzünde özgürce uçabilen.”
“O zaman da tutup kafese koyarlardı.”
“Ben de kafesin parmaklıklarına vura vura öldürürdüm kendimi.”
Ilık bir nisan sabahıydı. Saat dokuza on vardı, yine evi toplayacağım
derken geç kalmıştı otobüse. Sekiz otuz otobüsü de sokağın başındayken
basıp gitmişti. Artık ne zaman gelirdi kendi bile bilmiyordu. Üzerinde
bedenine bir beden büyük olan asker yeşili bir mont vardı. Montun ilk
iki düğmesini iliklemiş kalanını bırakmıştı. Oldu olası tam tekmil
olamamıştı. Hep her şeyden biraz olmuştu. Biraz çocuk, biraz genç kız,
biraz kadın, biraz anne, biraz temizlikçi, biraz ev hanımı, biraz mutlu,
biraz mutsuz, biraz, biraz… İçinde kıştan kalma bitmemiş bir hüzün
vardı. Günlük hayatın meşgalesiyle halının altına süpürür gibi saklamıştı
hep hüzünlerini. Ama ne zaman meşgul olacağı bir şey olmasa
münasebetsiz bir ayak gelip kaldırıyordu halının ucunu. Önemli bir
misafirin önünde tüm kusurlarıyla açıkta kalmış gibi hissediyordu o
zamanlarda kendini.”Şey, aslında titiz biriyimdir her zaman, bu süprüntü
buraya nereden geldi anlamadım.”derken buluyordu kendini. Sonra
gülüyordu kendi kendine.” İyice delirdim, yine bahar tuttu
beni.”diyordu. Oysa kendine bile itiraf edemediği nice yarımlıkları
süpürmüştür halının altına.
Durakta sırtlarına okul çantasını, kulaklarına sabahın sessizliğine inat
bangır bangır çalan müziği, gözlerine uykunun henüz bırakıp gitmediği
mahmurluğu yüklemiş gençler. Sanki farklı bir âlemin insanı bunlar,
kimse konuştuklarını anlamıyor, davranışlarını, ne yapmak istediklerini.
Sadece yaşıtlarının anlayabilecekleri hâl ve tavırdalar. Ah ah, bizim
zamanımızda böyle miydi? Bahar ayları geldi miydi havanın rehavetine
kapılır dersleri boşlardı. Sayamayacağı kadar hayaller kurdururdu bahar.
29