Şiirlerinizi veya yazılarınızı hangi ortamlarda yazıyorsunuz, betimleyebilir
misiniz?
Bunun belirli bir ortamı yok. Bazen metrobüste yazıyorum, bazen işte,
bazen de evde. Bir şiiri oturup bir oturuşta bitirmiyorum. Benim yazış
şeklim böyle değil en azından. Farklı farklı zamanlarda kurduğum
mısraları birleştirerek oluşturuyorum şiiri. Tabii son düzenleme süreci ise
yine evdeki odamda oluyor.
Genellikle toplumumuzda eski ve yeni karşılaştırması yapılıyor. Örneğin;
''nerde o eski ramazanlar'' diye söylemde bulunanları çok duyarız. Siz ise
''nerde o eski şiirler'' diyor musunuz?
Tasavvuftaki “ibnül vakt” yani vaktin oğlu olmak kavramına inanıyorum.
Kırmızı çizgilerimize halel getirmeden, her dünya görüşünün, her inanışın
değişebileceğini ve yenilenebileceğini düşünüyorum. Sürekli eskiye özlem
bizi anakronik ve romantik tipler haline getiriyor. Böylece de
miskinleşiyoruz. Övdüğümüz eski zamanlarda bile yaşadığı zamandan
şikâyet eden çok insan vardı, böyle düşünmek lazım. Her devir kendi
zorluklarını da birbirinde getiriyor ama her devrin insanı da yaşayacağı
zorluklara göre donanıma sahip oluyor. Bu çağda yaşıyorsak bu çağda
nasıl insan kalabileceğiz bunun derdinde olmamız lazım. Bu bağlamda eski
çok iyiydi şimdi çok kötü söylemini gereksiz ve boş olarak görüyorum.
Şimdi ne yapıyoruz, asıl önemli olan bu çünkü eğer şimdimiz yani ânımız
iyi olursa yarın olduğunda dün iyi olmuş olacak. Yarın da iyi olduğunda
ertesi gün iyi olmuş olacak. Hadis-i şerifte şöyle diyor ya; “Bir günü bir
gününe eş geçen ziyandadır” Bu müthiş bir aksiyon emri ve telkinidir. Aynı
zamanda sizi nostalji bataklığına saplanmaktan da kurtarır. Geçmiş ve
gelecek yok, şu an var.
Cahit Zarifoğlu ''Ben şiirlerimi buzdağına yazıyorum'' diyor, peki Raşit
Ulaş'ın böyle bir söylemi var mı?
Ben şiirlerimi kendimde dâhil herkese ve her şeye yazıyorum. Sokaktaki
insan, ailem, dağ, taş, toprak ilh. Yaratılmış ne varsa.
22
22