Temmuz 2019 temmuz2019 | Page 37

Musibet Faruk Yıldız Usulca çıkıyorum yokuşu. Adım adım, turuncu sokak lambaları altında ilerliyorum. Ayaklarımsa geri, gidebildiği kadar geri gidiyor sanki. Üstelik hava soğuk. Keskin bir rüzgâr içimi üşütüyor. Ve ben, bir Şubat sabahını hatırlıyorum. Sokağın iki yanına beyaz, plastik sandalyeler sıralanmış. Üzerlerindeki etikette “Ceren Düğün Salonu” yazıyor. Tıpkı kötü bir şaka gibi… Çoğu tanımadığım adamlar alacakaranlıkta sandalyelere kurulmuş, ondan bundan laflıyorlar. Yarım ağızla bir selam verince birkaçı ayaklanıyor. Ellerini sıkıp bir şeyler mırıldanıyorum. Cenaze sahipleri bunlar olmalı. Oturmak gerek. Çaresiz, ben de sandalyelerden birine kuruluyorum. Şu cenaze bizim mahallede olmasa, Allah var, bir adım bile atmam bu kapıya. Ama cenaze işte. Rafet’in cenazesi, bizim evin hemen yanında… Rafet ölmüş! Gündüz vakti, sokak ortasında üç yerinden vurmuşlar hem de. Upuzun sermişler yere. Polis gelip kaldırana kadar da cesedine kimseler el sürmemiş. Ölüm beklenmeyendir! Ama böylesi değil, Rafet’inki değil… Bal gibi biliyordu herkes bunun olacağını. Yok yere ziyan ettiği ömrüne son noktayı böyle koyacağını herkes biliyordu. Belanın üzerine üzerine giderdi çünkü Rafet. Kumara, içkiye, ota, küfüre, kavgaya, her türlü pisliğe buladığı varlığını gözümüze gözümüze sokardı. 37