Telmih Dergisi 1. Sayı Şiir, Hikaye, Makale, Fotoğraf | Page 66

Hamam’ ıdır. Biz Harput’ tan Elaziz’ e taşınmadan evvel her hafta bu hamama gelir yıkanırdık. O zamanlar evlerde hamam bulunmazdı. Yıkanıp temizlenmek isteyenler bu hamamlara gelir yıkanırdı. Şimdi bu terk edilmiş kentimin her köşesinde bir ayrı hatıramı hatırlayıp üzülüyorum. Bu kalıntılar, babamı, annemi ve daha başka birçok yakınlarımı hatırlatıyor. Bu kırık dökük duvarlar, yüreğimdeki kırık dökük anılarımı seriyor gözlerimin önüne. Şu sessiz ve sakin ortam, bir canlı şehrin ölümüdür. Öyle ki, her taraftan bir hıçkırık sesi duyar gibi oluyorum. Ne taraftan geldiği belli olmayan bir feryat yükseliyor sanki. Bazı isimler çınlar gibi oluyor kulaklarımda. Bir Harput Türküsü söyleniyor gibi. Çandır Eşen’ in sesini duyar gibiyim.( Türkücü Ayşe), Bir Yemen Türküsü söylüyor gibi. Artık, duymak istemediğim bu türkü, bozuk plak gibi söylenip duruyor kulaklarımda. Aslında çok da severdim bu türküyü, ama şimdilerde duymak istemiyorum. Her dinlediğimde veya aklıma geldiğinde, amcam oğlu şehit Yüzbaşı Yazıcızade M. Ali Efendi düşüyor aklıma. Yemen’ e gidip de bir daha dönmeyen Yüzbaşı M. Ali. Allah’ ın nice aslanlarından biriydi O. Sonradan duyduk ki, Diyarbekir’ e kadar yaralı olarak gelebilmiş. Ne yazık ki, daha ileriye gidememiş. Harput’ a gelemeden düşmüş. Anadolu’ nun o sıcak topraklarına düşüp kalmış öylece. Diyarbekir Şehitliği’ ne defnetmişler. Yüzbaşı M. Ali’ nin bir kızı vardı. Kızı yıllarca yas tutup ağlamıştı babasının ardından. 1905 yılında Dağ Kapısı’ na kadar gelip babasını Yemen’ e uğurladıkları o günün akşamından sonra kızı ve hanımı bir daha rahat yüzü görmediler. Bir sabah ezanında çıkıp geleceğini sanarak öylece beklediler babalarını.
Amcamın hanımı öldüğünde oğlunu görmek amacı ile bekleyen gözleri açık kalmıştı. Gözleri açık gitmişti zavallı. Amcamın kız torunu babasının Şehit düşüp de, Diyarbekir’ de toprağa verildiğini öğrendiğinde kahrolup tükendi sanki. Yemekten içmekten kesildi. Aylar sonra kendisin toparlayabildi. İki yıl sonra da gelin olup Harput’ tan ayrılıp gitti. Onlar da bir daha geri dönmediler. Beyi Ankara’ nın Polatlı kasabasında görevliymiş. O nedenle o aziz şehidin kızı ve eşi Polatlı’ ya yerleştiler. Evet, bu aziz şehir Harput da, bu hale kolaylıkla gelmedi. Son yüz yılda yaşanan savaşlar ve acılar dağı taşı kemirip tükettiği gibi insanlarını da yiyip bitirdi. Şimdi bir virane olan bu şehir, o kadar güzel bir yaşantıya sahipti ki, görenler kıskanırdı. Şimdi bu sükûta uğramış sessiz şehir, şen şakrak insanları ile kaşeneydi. Bağından, bahçelerinden şarkılar yükselirdi. Sonradan şarkılar söylenen o bahçelerde yıllarca ağıtlar okunup söylendi. Ne yazık ki, savaşlara giden o sevgililer bir türlü dönüp de gelmediler. Arkalarından ağlayan sevenleri de birer birer ölüp gittiler. Tükendi bu şehrin değerleri. Sahibi ölmüş bir bağ gibi, dağa dönüştü bu güzelim şehir. Evet kaşeneydi virane oldu.
Kaleye Hamam’ ı geride kalmış ve Süt Kalesi’ nin giriş kapısına varmıştılar. İç içe kemerli iki büyük kapısı vardı kalenin. İlk kapı ile ikinci kapı arasındaki mesafe kırk adım kadardı. Kale kapılarını geçip zirveye ulaştılar. Kale’ nin zirvesinden bir Harput’ un damları çökmüş evlerine, bir de yeni oluşmuş Elazığ şehrine baktılar.
Günaydın Elazığ. Bereketli ovaların nazlı çiçeği. Eski bir zaman hikâyesinin hüznü dökülen sokaklarından geçip sana geldim. Şimdi bir hüzünlü şarkı dökülür dudaklarımdan.
Süt Kale’ sinin burcundayım, Altın ovaya hüzün çökmesin, Tut ki Harput yok olmasın, Eski günler geri gelmiyor, Tut ki Kalem yok olmasın...
Bir delikanlı kalenin güney yamacına yakın oturmuş şarkı söylüyordu.“ Batan gün kana benziyor, yaralı cana benziyor, vay benim garip gönlüm …
Ilık bir rüzgâr esiyor Kale’ nin güneyinden. Gelin buraya gelin bu akşam. Herkes gelsin bu akşam. Rüzgâr da şarkı söylüyor. Gelin görün. Suyu, havası, toprağı ve insanıyla " Aziz“ bu aziz şehrin yıllardır süren saltanatını dinleyin. Esen bu Harput rüzgârdan siz feyz alın …
TELMİH | 64 | SAYI: 1 YIL: 1