Turkeyland, 145x260cm Oil on Canvas, 2011
Çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyoruz. Yaptığınız
işler son derece “toplumsal” işler: Türkiye’nin
her yerinden, genellikle kalabalık manzaralar
görüyoruz. Nereden ilham alıyorsunuz?
Otomobilim olmasına rağmen İstanbul’da yakın ve
orta mesafelerde metroyu veya otobüsü kullanıyorum. Bu sayede yaşamı ve insanları gözleyebiliyorsunuz çünkü. Popülerlik sevdasında olmadığım ve bu
nedenle de popüler bir yüz olmadığım için, rahatça
geziyorum. Bir gün siyasetin içinden bir hanım bana,
“Ben size ressamlığı hiç yakıştıramıyorum” dedi.
“Niye?” dedim; “Hayata daha ziyade felsefi yaklaşıyorsunuz” dedi. Sanırım toplumsal algıda “sanatçı”
denilen insanın toplumdan uzak, yalnızca “artistik”
bir davranış biçimi içinde düşünülüyor. Oysa sanat,
yaşamı sorgulamaktır. Şimdi, ben figüratif bir resim
yapıyorum; kendi birikimlerim doğrultusunda toplumsal yaşamı gözleyerek resim yapıyorum. Akademiye
girdiğim zaman henüz 18 yaşımı doldurmamıştım ve
desen dediğimiz şey olarak kumaş desenini bilirdim,
üstelik Pertevniyal mezunu birisi olarak. Ama resim
yapmayı gerçekten çok severdim. Tüm lise kitaplarım
ve defterlerim özellikle futbol maçı resimleriyle doluydu. Sonra 20 yaşında Milliyet Sanat Dergisi Karikatür
Ödülü’nü aldım ve almış olduğum öğrenci kredilerini
de biriktirerek ilk kez yurtdışına çıktım; ilk kez müzeler
gördüm. Ben akademiye girdikten sonra klasik müzik
ve entelektüel bir hayat ile tanıştım. Ama aynı zamanda o dönemde yaşanan ve “arabesk” kültürü içinde
yer alan arkadaşlarım sayesinde farklı bir kültüre de
tanıklık ediyordum... Mahalle kültürü içinde arkadaşlarım ve onların çevreleri vasıtasıyla, farklı çevrelerle
tanıştım. Böylelikle henüz 20 yaşında Beyoğlu’nun
arka sokaklarındaki hayata tanıklık ettim; herkes
atölyede natürmort çizerken ben hayatın içindeydim.
Hayatın o hüzünlü, sevinçli yanını yaşıyordum, göz-
lemliyordum... En ulaşılmaz zannettiğimiz, yaşamlarına gıpta ile baktığımız varlıklı insanların hüznü ile varoşlardaki yoksul insanların hüznü arasında çok fark
olmadığını, yalnızca boyutlarının farklı olabileceğini
düşünüyorum. Hayatı bir bütün olarak ele almak gerekiyor, ben insan yaşamının duygusal tarafındayım.
Bu yüzden tüm çalışmalarımda ana kaynak “insan”
olarak karşıma çıkıyor..
Yaptığınız işlerde aynı zamanda hep ince bir eleştiri var, bir hiciv diyelim... Neyi eleştiriyorsunuz?
1988 yılında Amerikan büyükelçiliği bünyesinde USIA
(Ame ɥ