TED Meşale Dergisi Aralık 2012 15. Sayı | Page 39

Turkeyland, 145x260cm Oil on Canvas, 2011 Çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyoruz. Yaptığınız işler son derece “toplumsal” işler: Türkiye’nin her yerinden, genellikle kalabalık manzaralar görüyoruz. Nereden ilham alıyorsunuz? Otomobilim olmasına rağmen İstanbul’da yakın ve orta mesafelerde metroyu veya otobüsü kullanıyorum. Bu sayede yaşamı ve insanları gözleyebiliyorsunuz çünkü. Popülerlik sevdasında olmadığım ve bu nedenle de popüler bir yüz olmadığım için, rahatça geziyorum. Bir gün siyasetin içinden bir hanım bana, “Ben size ressamlığı hiç yakıştıramıyorum” dedi. “Niye?” dedim; “Hayata daha ziyade felsefi yaklaşıyorsunuz” dedi. Sanırım toplumsal algıda “sanatçı” denilen insanın toplumdan uzak, yalnızca “artistik” bir davranış biçimi içinde düşünülüyor. Oysa sanat, yaşamı sorgulamaktır. Şimdi, ben figüratif bir resim yapıyorum; kendi birikimlerim doğrultusunda toplumsal yaşamı gözleyerek resim yapıyorum. Akademiye girdiğim zaman henüz 18 yaşımı doldurmamıştım ve desen dediğimiz şey olarak kumaş desenini bilirdim, üstelik Pertevniyal mezunu birisi olarak. Ama resim yapmayı gerçekten çok severdim. Tüm lise kitaplarım ve defterlerim özellikle futbol maçı resimleriyle doluydu. Sonra 20 yaşında Milliyet Sanat Dergisi Karikatür Ödülü’nü aldım ve almış olduğum öğrenci kredilerini de biriktirerek ilk kez yurtdışına çıktım; ilk kez müzeler gördüm. Ben akademiye girdikten sonra klasik müzik ve entelektüel bir hayat ile tanıştım. Ama aynı zamanda o dönemde yaşanan ve “arabesk” kültürü içinde yer alan arkadaşlarım sayesinde farklı bir kültüre de tanıklık ediyordum... Mahalle kültürü içinde arkadaşlarım ve onların çevreleri vasıtasıyla, farklı çevrelerle tanıştım. Böylelikle henüz 20 yaşında Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki hayata tanıklık ettim; herkes atölyede natürmort çizerken ben hayatın içindeydim. Hayatın o hüzünlü, sevinçli yanını yaşıyordum, göz- lemliyordum... En ulaşılmaz zannettiğimiz, yaşamlarına gıpta ile baktığımız varlıklı insanların hüznü ile varoşlardaki yoksul insanların hüznü arasında çok fark olmadığını, yalnızca boyutlarının farklı olabileceğini düşünüyorum. Hayatı bir bütün olarak ele almak gerekiyor, ben insan yaşamının duygusal tarafındayım. Bu yüzden tüm çalışmalarımda ana kaynak “insan” olarak karşıma çıkıyor.. Yaptığınız işlerde aynı zamanda hep ince bir eleştiri var, bir hiciv diyelim... Neyi eleştiriyorsunuz? 1988 yılında Amerikan büyükelçiliği bünyesinde USIA (Ame ɥ