Derin alan ve Einstein
Evren , resim tablosuna gizlenmiş bir zaman makinesi gibidir . Teleskoplarınızla ne kadar uzağa bakarsanız zamanda o kadar geçmişi görmeniz mümkündür . Çünkü genişleyen evrende ışığın hızının bir sınırı vardır ve ne kadar uzağa bakarsak o kadar önce yaşanmış bir olayı görürüz . Yok sayılabilecek kadar düşük de olsa bu durum günlük hayatımız için de geçerlidir . Evrende nihai olarak referans alabileceğimiz değişmeyen bir yer yoktur . Evrenbilimciler teleskopların sınırlarını zorlayıp olabildiğince uzaktaki gökadaları ( galaksiler ) gözlemlemek isterler . Böylece bu gökadaların geçmişteki hâllerinin gözlemlerine ulaşmaya çalışırlar . Genç evren ve genç gökadalar üzerine bilgi edinmek de bizlere evrenimizin geleceği ve kendi gökadamızın geçmişi hakkında fikir verir . Hubble bu işi başarıyla gerçekleştirmişti . Ancak Webb ’ in yüksek ışık çözünürlüğü sayesinde evrenin büyük patlama aracılığıyla oluşmasından yalnızca birkaç yüz milyon yıl sonrasına ait bir gökadadan görüntü almayı başardık . Bunu yaparken de daha önce Hubble ’ da olduğu gibi “ derin alan ” ( İng . deep field ) adı verilen bir görüntü kullanıldı .
Hubble , ilk fırlatıldığında çeşitli kalibrasyon işlemleri yapılması gerekiyordu . Bu sırada cihazların doğru çalışıp çalışmadığını test etmek için teleskop evrende pek yıldız olmayan karanlık bölgelere çevrildi ve buralardan günlerce ışık ( veri ) alması istendi . Elde edilen sonuç inanılmaz derecede şaşırtıcıydı . Evrenin boşluk olduğunu düşündüğümüz kısımlarından , sanki yağmur suyuna mikroskopla bakıyormuşuz gibi gökadalarla dolu bir kozmik okyanus gördük . Derin alan adı verilen bu görüntü içerisinde birbirinden ilginç fenomenlerin varlığı gözler önüne serildi . Genel görelilikte kuramsallaştırılan , kütlenin ışığı bükmesi sonucu ortaya çıkan Einstein halkaları ve evrenin gençliğine ait esintiler görülmekteydi . Bu sebeple şaşırtıcı değildir ki Webb ’ e yaptırılan ilk işlemlerden biri de derin alan görüntüsü çektirmekti .
Derin alan görüntüsüne baktığınızda dikkatinizi ilk çekecek şey , irili ufaklı gaz topları olacaktır . Bu görüntü üzerinde gördüğünüz her bir nesne , içinde ortalama 100 milyar yıldız barındıran birer gökadadır ve bu görüntü evrenin yalnızca ufak bir
Hubble Uzay Teleskobu
toz zerresi kadar küçük bir kısmına aittir . Salt olarak bu fikrin dâhi insan ufkunda yarattığı enginliği geçersek , - tekil olarak bu gökadaları incelediğimizde bir kısmının eğilip bükülmüş gibi bir şekle sahip olduğunu fark ederiz . Merak etmeyin , teleskobumuzun merceği üzerinde bir leke yok . Evren , en geniş ölçeklerde devasa bir ağ gibi davranır ve bu yapı , kütlenin yüksek olduğu noktalarda eğriler oluşturur . Uzay-zaman adını verdiğimiz bu yapı , kütlenin yüksek olduğu noktalarda içe doğru çökeceğinden bu düzlem üzerine hareket eden ışığın da hareket yönünü değiştirmektedir . Yani çok ağır bir gökadanın arka tarafında bulunan başka bir gökadaya ait görüntüyü olması gerektiğinden farklı yerlerde ve şekillerde görmek mümkün olabilir . Kütleçekimsel mercekleme ( İng . Gravitational Lensing )
17