TED Meşale Dergisi 35. Sayı | Page 35

29 Ekim 2023 ’ te 100 . kuruluş yıldönümünü kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti , Kurtuluş Savaşı ’ nda kazanılan askerî zaferin yanı sıra bağımsızlık mücadelesini Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetmesiyle bir demokratik atılımın ve Lozan görüşmelerinde I . Dünya Savaşı galiplerinin dayatmalarına rağmen kaydedilmiş bir diplomatik başarının ürünüdür . 1923 sonrası ülkeye kazandırılan kurumlar ve hayata geçirilen devrimlerle son üç yüzyılda ıskalanmış gelişmeleri hızlıca gerçekleştirerek yeni bir toplumsal-kültürel yaşam inşa etmeyi hedefleyen cumhuriyet , bütün bunlara kalıcı ve sağlam bir zemin oluşturacak bir ekonomi yaratmayı da arzuluyordu . Henüz 8 Temmuz 1919 ’ da , Erzurum Kongresi ’ nin tamamlandığı gece , Anadolu ’ daki örgütlenmeye bile başlanmamışken Mazhar Müfit Bey ’ e ( Kansu ) “ Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır .” şeklinde not tutturan Mustafa Kemal ’ in yeni devletin ekonomi yönetimiyle ilgili planlar yapmaması düşünülemezdi .
Mart 1923 tarihleri arasında toplanan İzmir İktisat Kongresi , alınan kararların niteliği veya uygulamadaki sonuçlarından bağımsız olarak Atatürk ’ ün liderlik vizyonunu göstermesi açısından yakın tarihimizin en önemli olayları arasında anılmayı hak eder .
Osmanlı ’ nın ekonomik enkazı
Osmanlı Beyliği 14 . yüzyıl başlarında yarı göçebe bir aşiret olarak tarih sahnesine çıkar . Moğol istilası sonrası darmadağın bir görüntü sergileyen Anadolu ile hızla çöküşe sürüklenen Bizans ’ ın kesişiminde yer almasının avantajını ustaca kullanarak kısa süre içinde güçlü bir devlet hâline gelir . Fetih , buna bağlı olarak yağma ve ele geçirilen topraklardan alınan vergilerle bir hazine inşa etmeye çabalar . Kurulduğu dönem itibarıyla klasik bir tarım devleti tablosu çizen Osmanlı ’ da tarım ve tarımdan elde edilen vergi yalnızca devasa orduyu finanse etmek için kullanılır . Ekonominin kurumsallaşmadığı , bütçe hesabının tutulmaması ve padişahın kişisel servetiyle devletin hazinesinin ayrışmamasıyla kendini gösterir . Osmanlı Devleti ’ nin ulaşılmış en eski gelir-gider cetvelinin , imparatorluğun en güçlü dönemi kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman devrine ( 1565 ) denk gelmesi , üstelik bu cetvelde giderlerin gelirlerden fazla olması Osmanlı ekonomisine ilişkin önemli bir ipucudur . Aradaki açığın padişahın servetinden karşılanması ise soruna köklü bir çözüm aranmadığını ortaya koyar .
Her alanda yetkileri kendi üzerinde toplama olanağına sahipken ulus iradesini ve teknik konularda uzman görüşünü daima önceleyen Atatürk , Lozan Barış Antlaşması için Türk heyetiyle İngiltere ’ nin başını çektiği büyük güçler arasında çekişme sürerken , görüşmelerde olumsuz bir tavırla karşılaşıldığı takdirde yeniden savaşma olasılığı hâlâ masadayken , planlı ve hızlı bir ekonomik kalkınma için hazırlıklara girişmişti . Bunun sonucu olarak 17 Şubat-4
Avrupa ’ nın özellikle coğrafi keşifler sonrasında güçlenmeye başlayan ekonomisi , devletlerden bağımsız bir serbest ticaret ortamının yükselişi ve nihayet Sanayi Devrimi ’ yle gelen üretim artışı gibi büyük gelişmeleri uzaktan izlemekle yetinen Osmanlı Devleti , 19 . yüzyıla gelindiğinde yıkımdan kurtulmak adına ekonomisini yabancı devletlere teslim etmeye boyun eğer . Karşılanması mümkün görünmeyen dış borçlar , kaybedilen topraklar ve bunlardan doğan vergi kaybı , üst üste yenilgiyle sonuçlanan savaşlar , sonunda da I . Dünya Savaşı ’ yla yıkılan bir devletin ekonomik mirasıyla baş başa kalmış bir halk …
33