Walter Gropius
Almanya ’ dan ayrılmak zorunda kalan Gropius , Breuer ve Moholy-Nagy 1930 ’ ların ortalarında İngiltere ’ de yeniden bir araya geldiler . Gropius ve Breuer , bir süre birlikte çalıştıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri ’ ne geçerek Harvard Tasarım Enstitüsünde dersler verdiler . Bu dönemde çeşitli eyaletlerde ikonlaşmış yapılar tasarlamalarının yanı sıra , Lawrence Halprin ve Paul Rudolph gibi ülkenin tanınmış pek çok mimarını da yetiştirdiler .
Almanya ’ daki okula müdürlük yapan Mies ise 1930 ’ ların sonlarında Amerika Birleşik Devletleri ’ ne giderek Şikago ’ ya yerleşti . Moholy-Nagy ’ nin de aralarına katılmasıyla burada daha sonra Illinois Teknoloji Enstitüsüne bağlı bir tasarım
enstitüsüne dönüşecek Yeni Bauhaus Okulunu kurdular .
Zanaatı , sanatı ve teknolojiyi birleştirmeyi ana hedef haline getiren Bauhaus bunu müfredatına da yerleştirdi ve ilk aşamada pratik ve teoriyi harmanlayan bir yöntem izledi . Öğrencilere ilk yıllarda verilen tasarım ve renk teorisiyle birlikte çeşitli malzemelerle yapılan eğitimler , zaman içinde pek çok ülkede tasarım ve mimarlık eğitimlerinde temel hâline geldi .
Okulun ikinci yerleşkesi olan Dessau ’ daki yapı , İkinci Dünya Savaşı ’ nın yıkımından kurtulmayı başardı ve savaştan sonra Almanya Demokratik Cumhuriyeti ( Doğu Almanya ) tarafından mimari ve tasarım okulu olarak kullanılmaya devam edildi . Bu süreçte , canlı sahne performansları içeren “ Bauhausbühne ” ( Bauhaus Sahnesi ) de okula dahil edildi . Almanya ’ nın birleşmesinin ardından müfredatı ve yapısı yenilenen okul faaliyetlerine devam etti ancak bu okulun , Gropius tarafından kurulan okulla ismi dışında hiçbir bağlantısı da kalmamış oldu .
Bauhaus ekolünün filizlenmeye başladığı sırada kurulan Türkiye Cumhuriyeti de Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı ’ nın yaralarını sarmaya çalışıyor , bir yandan da bir türlü yetişemediği “ modern çağ ” ı yakalamak , hatta onun önüne geçmek için olanca gücüyle çabalıyordu . Ancak genç Cumhuriyetin “ modern ” anlayışı , İkinci Meşrutiyet ’ ten beri süre gelen “ modernleşme ” çabasından farklıydı . Tamamen Batı ’ yı model alan ve çok kısa süreli önlemler ve aksiyonlarla ilerlemeyi amaçlayan İkinci Meşrutiyet ’ in aksine Cumhuriyet , hem çağını ve çağdaşlarını hem de geleneği sorgulayarak doğruyu bulmak ve bundan güç alarak ilerlemeyi hedefliyordu . Bu noktada Cumhuriyetin bakış açısı , Bauhaus ’ un sanatı , zanaatı ve dönemin ruhunu bir potada eriterek ortaya bir kristal koyan bakış açısıyla örtüşüyordu .
Türkiye ’ de Bauhaus
Buna rağmen ekolün etkilerinin ülkemizde hissedilmesi için hayli zaman geçmesi gerekmiştir . 1957 yılında Bauhaus Okulu çıkışlı Alman Prof . Adolf G . Schneck İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulunun ( bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ) başına getirildi . Buna karşın ülkemizde doğrudan Bauhaus ekolüne atfedilen mimari bir yapı bulunmamaktadır . Ancak mobilya ve iç dekorasyon alanında Bauhaus çizgisindeki gerek yerli gerek ithal ürünlerin piyasada oldukça popüler olduğu görülmektedir .
21