Orhan Kemal’in gözlemciliği yalnızca dış
koşulların en yalın haliyle betimlenmesiyle
sonuçlanmaz. Kişilerin içinde bulundukları
duruma göre değişen ruh halleri, geçmişe
özlemleri, gelecek arzuları da onun
kaleminde okuyucuya gerçekçi bir biçimde
aktarılır. Önce Ekmek’te belki siyah-beyaz
gibi iyiler ve kötüler ayrımı vardır ancak
Orhan Kemal bunlardan birinin tarafını
tutmaz. Diyaloglar aracılığıyla durumlar
ve kişilerin halleri dışarıdan bir gözle ele
alınır. Diyalog ve sahne kurmadaki bu
başarısı sayesinde pek çok eseri tiyatro
sahnesine taşınmış, sinemaya uyarlanmış,
televizyon dizisine çevrilmiş yazarın bu
kitaptaki öykülerinden “Tarzan” herhangi
bir filmde figüran olabilecek bir karakterin
başrole taşınması şeklinde kurgulanmıştır.
Bu örnek Orhan Kemal’in kenarda kalmış
kişileri yazmasına delil teşkil edeceği gibi
onun biçim-öz dengesini nasıl gözettiğini de
gösterir. “Pazartesi” öyküsünde bir insanlık
durumunu çeşitli kişilerin gözünden aktaran
yazar kısa diyaloglarla gününün fotoğrafını
çeker. “Mavi Taşlı Küpe”de o dönemde son
demlerini yaşayan bir meslek grubundan,
arabacılardan seçer başkahramanını.
Yok olan bir meslek üzerinden insan
hikayeleri taşır okuruna Orhan Kemal. “İncir
Çekirdeği”nde tüm olumsuz koşullara karşın
oğlunun geleceği için çırpınan bir babayı,
“Sezai Bey”de ekonomik dönüşümün
kültürel etkilerini, “Taş”ta yoksulluğun
doğurduğu çaresizliği ustalıkla dile getirir.
Tüm öykülerde aynı karakterler gezer gibidir
bir yandan ama öte taraftan her birinde
farklı dokular, ufacık ayrıntılarda beliren
biricik yaşamlar serilir okurun önüne.
1970’te hayata veda eden Orhan Kemal’in
bütün eserlerine damgasını vuran temaların
her öykü için seçtiği yaşam kesitleriyle
birebir örtüşen biçimler içinde öyküye
dönüştüğü Önce Ekmek, gününü, günceli
yansıtan bir eser olmasına rağmen 50 yıl
sonra bile yeni yazılmış gibi taze kalmayı
başarabilen ender kitaplardan biri sıfatını
hak ediyor.
37