Dünyadaki yaşamın nasıl oluştuğuna ilişkin
kuramlar “madde” ile bağlantı kurmamızı
gerektirdiğinden fiziğin, maddenin iç
yapısındaki tepkimelerle ilgilenmek
zorunda olduğumuz için kimyanın
sınırlarına gireriz. Tüm bunları tartışırken
bir kavramsal çerçeve çizmek amacıyla
felsefenin kapısını çalmak zorunda
kalırız. Dünya dışı varlıkların geçmişte
gezegenimizi ziyaret ettiği iddiasını
doğrulamaya veya yanlışlamaya çalışırken
tarihin ve antropolojinin verilerine
başvururuz. Ya da 20. yüzyılda kitle iletişim
araçlarının da etkisiyle dünya çapında
çok tanınmış, görüşleri ses getirmiş,
düşüncelerini her eğitim düzeyinden
insanın anlayacağı biçimde ifade etmeyi
başarmış bir bilim insanına, Carl Sagan’a
kulak vererek konuyla ilgili giriş düzeyince
ama oldukça kuşatıcı bilgiler edinebiliriz.
Carl Sagan (1934-1996) astronomi ve
astrofizik alanında tamamladığı doktora
çalışmalarının ardından dünyanın en
saygın üniversitelerinden Caltech’te bir
laboratuvarda çalışır, sonra da Harvard
ve Cornell Üniversitelerinde öğretim
üyesi olarak görev yapar. Kariyerinin
henüz başında Caltech’te Venüs’e ilişkin
daha önce ortaya koyulmamış hipotezler
geliştirir.
Onun varsayımları üzerinden yürütülen
araştırmalar başarıyla sonuçlanır ve
gezegenin temel özellikleriyle ilgili en
doğru bilgiler literatürdeki yerini alır.
Cornell Üniversitesi Gezegen Araştırmaları
Laboratuvarı’nın başına getirilen Sagan
bu kurumda pek çok insansız uzay
seyahatini yönetir. Güneş Sistemi üzerine
araştırmaları Sagan’ı kışkırtıcı sorular
sormaya yöneltir. Çeşitli bulgular ışığında
Satürn’ün uydusu Titan ile Jüpiter’in
uydusu Europa’nın gezegenimizdekine
benzer okyanuslara sahip olabileceği
hipotezini geliştirir. Sagan’ın bu alana
yönelmesinin arkasında 1980 yılında 13
bölümlük televizyon belgeseli olarak da
yayınlanan ünlü kitabı Kozmos’ta yer alan
şu satırlar vardır: “Dünyamızın dışında bir
yerde hayat var mıdır diye tüm yaşamım
boyunca merak etmişimdir. Varsa acaba
nasıldır? Bu hayat hangi ögelerden
oluşmuştur? Gezegenimizdeki tüm canlılar
organik moleküllerden oluşuyor. Organik
moleküller, karbon atomunun başlıca rolü
oynadığı karmaşık ve mikroskopla görülen
canlılardır. (…) Hayatın bulunmadığı
durumda karbon temeline dayalı organik
moleküller nasıl oluştu? İlk canlı varlıklar
nasıl gün yüzü gördüler?”
19