TED Meşale Dergisi 25. Sayı | Page 10

TARİH İstanbul’dan bile eski tarihi ile meraklı gözlere antik dünyanın kapılarını aralayan, meraklı kulaklara antik masallar fısıldayan ve çoğu zaman “Gri Kent” yakıştırmasına rağmen keşfedilecek nice güzellikler barındıran Ankara, Roma İmparatorluğu zamanında bir altın şehirdi. İzleri Paleolitik Çağ’a kadar uzanan kent, kimlere kucak açmamıştı ki? Hitit Devri Ankara’sı ile ilgili bilgiler sınırlı olsa da şehir, MÖ 10. yüzyıldan itibaren Frigyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Persler ve Makedonlar’ı ağırlamış; MÖ 3. yüzyılda Orta Anadolu’ya yerleşen Keltler (Galatlar) ile birlikte 250 yıl sürecek bir Kelt hikâyesinin başkahramanı olmuştu. Ancak geçmişteki en parlak dönemleri Roma İmparatoru Augustus’un ayak seslerinin duyulmasıyla başlayacaktı. MÖ 189’da Galatların egemenliği son bulmuş ve İmparator Augustus Ankara’yı MÖ 25’te Roma İmparatorluğu’na bağlamıştı. Böylece Ankara yaklaşık 600 yıl sürecek 8 uzun, şaşalı ama aynı zamanda sancılı bir başka hikâyeye ev sahipliği yapacaktı. Artık o, başlangıçta Galatlı prensler, daha sonraları kudretli Roma İmparatorları tarafından yönetilecek olan bir başkentti. Roma eyaleti haline gelen Galatya’nın başkenti Ancyra! Diğer Galatyan şehirleri ile kıyaslandığında büyük bir metropol halini alması, Orta Anadolu’daki en önemli ticaret ve yönetim merkezine dönüşmesi elbette çağlar boyunca sahip olduğu stratejik konumundan kaynaklanmakta idi. İşte tam da bu nedenle Roma İmparatorluğu, askeri ve ticari yolların kesiştiği noktada bulunan, yüzlerce yıldır talipleri hiç eksik olmayan, Anadolu’nun kalbindeki bu şehre gereken ihtimamı göstermeyi ihmal etmemişti. Yapılan imar faaliyetleri ile altyapı çalışmaları tamamlanmış; Elmadağ’dan taş borularla su getirilmiş; yeni yollar yapılmış ve diğer Roma kentlerinde olduğu gibi 12 semte bölünen kent görkemli yapılarla donatılmıştı.