Cahit Külebi’nin 1949 tarihli ikinci kitabı
Rüzgar’ı oluşturan bölümler şairin şiir
coğrafyasını özetler niteliktedir. “Rüzgar”
bölümünde doğa, “Kadınlar”da aşk,
“Çocuklar”la çocukluk, “Dostlarım”da
etkilendiği şairler, “Yurdum”da vatanseverlik
temalarını öne çıkaran Külebi, “Son” adını
verdiği tek şiirli bölümde bu konulardan
etkilenmiş bir şairin ruh durumunu ortaya
koyar. Külebi yıllar sonra “Şiir Yöntemim”de
“En çok yurdumdan söz ettim / Doğayla
insanla içli dışlı”, “İlk ustam oldu benim
halk”, “İkinci ustamsa doğa”, “Üçüncü
ustamdı kadınlar” dizeleriyle az sayıda
temada derinleşen bir şair olduğunu
ifade edecektir. “Dostlarım” bölümünde
yer alan “Karacaoğlan’a” başlıklı şiirin
açılışında “Bacanak, senin sevdiğin / Kızların
gelinlerin / Kemikleri sürme oldu ama /
28
Yaşadı türkülerin” diyen Külebi halk şiirinin
kalıcılığına inanır. Karacaoğlan’a “bacanak”
hitabıyla seslenerek halk şiiri geleneğiyle
nasıl bir akrabalık ilişkisi kurduğunu açıkça
belirtirken Divan Şiiri’nden Bâki’ye, modern
Fransız şiirinin öncülerinden Guillaume
Apollinaire’e ne denli yakın olduğunu gösterir.
Turgut Uyar, şairin halk şiirinden edindiklerini
şöyle dile getirir: “Külebi, geçmişine, (öz
geçmişine ve şiirin geçmişine) çok şey
borçludur. Şiirinde ne varsa yoğunlukla
yaşanmış bir geçmişten çıkar gelir. Halk
şiirini halk şiiri yapan bütün duyguları, bütün
deneyleri bir kez de kendisi yaşamıştır.
Edinme, bilgisel değildir ondaki beğeni;
şiirine taşıdığı yakıcı hüzün, yaşadığının,
kendini oluşturan çevre ve koşulların, doğayla
bildik, yakın ilişkisinin toplamı ve sonucudur.
Bu yönüyle Külebi, benzeri
olmayan bir örnek niteliği taşır
Türk şiirinde: Politika yapmadan
halkçı şiir yapmak! Siyasal hiçbir
ima, slogan yapma hevesine
kapılmadan bütün ezilmişliğini
de keyfini de duyurur Anadolu
insanının. Bu başarısının tek
nedeni, sanırım halkı anlatmaya
kalkışmamasıdır. O, halk’tır,
halktandır, halkça duygulanır. Ne
var ki, bu duygularını şaşmaz bir
şiir sezgisiyle rafine eder, yaşadığı
şartlara uygular.”