Çeşitli akımlara mensup şairlerin denemeleri
sonucu 20. yüzyıl başlarında farklı kollardan
gelmekle birlikte Yahya Kemal ve Ahmet
Haşim’in çalışmalarıyla modern Türk şiiri
kurulur. Bundan sonra da şiirimiz, şairlerin şiir
görüşleri ne yönde olursa olsun toplumsal
tarihimizin aynası işlevini görür. Turgut Uyar
bu durumu şu sözlerle ifade eder: “Bazı
ölçülerde toplumun birçok sorunu açık-kapalı,
şiirde tartışılır, şiirde çözülür yahut çözülmez
veya bu sorunlardan şiirde vazgeçilir.”
Türkiye’nin 1950’li yıllardan itibaren önemli
gündem maddeleri arasında yer alan kırdan
kente göç, plansız şehirleşme, köyden gelen
bireylerin metropollerdeki kültürel açmazları,
terk edilen köyün şehir yaşamına olumlu veya
olumsuz etkileri gibi konular da şiirimizde
kendine yer bulur. Türk şiirinde söz konusu
temalarda akla gelen ilk isim şüphesiz Cahit
Külebi’dir.
Cahit Külebi 1917 yılında Tokat’ın Zile ilçesinin
Çeltek köyünde dünyaya gelir. Babasının
memuriyeti dolayısıyla birkaç okul dolaşarak
bitirdiği ilkokuldan sonra, ortaokulu ve liseyi
Sivas Lisesi’nde tamamlar. Sınavını birincilikle
kazandığı İstanbul Yüksek Öğretmen
Okulu’nun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde
öğrenciyken aldığı bir bursla bir süre Berlin’de
bulunur. Mezuniyetinden sonra Antalya
Lisesi’nde öğretmenliğe b aşlayan Külebi bu
mesleği Ankara Devlet Konservatuarı ile Gazi
Lisesi’nde sürdürür. Şair memuriyet hayatı
boyunca, Milli Eğitim Müfettişliği, Türk Dil
Kurumu Yayın Kurulu Üyeliği, İsviçre’de Kültür
Ataşeliği, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı gibi
önemli görevler üstlenecek, 12 Eylül 1980
darbesinden sonra kısa süreliğine de olsa aktif
siyasetin içinde yer alacaktır.
Üniversite yıllarında şiirleriyle dergilerde yer
almaya başlayan Cahit Külebi’nin ilk kitabı
Adamın Biri 1946 yılında, Abidin Dino’nun
kitap için ürettiği özgün çizimlerle yayımlanır.
Orhan Veli’nin Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la
birlikte çıkardığı, geniş tartışmalara konu
olmakla birlikte şiirde önemli değişikliklerin
yaşanmasının önünü açan Garip’ten henüz
beş yıl sonra piyasaya sürülen bu kitap
Külebi’nin ilerleyen yıllarda yürüyeceği
şiir yolunu gösteren ipuçlarıyla doludur.
Edebiyat çevrelerince Garip yandaşlığı veya
karşıtlığından başka tartışmanın yaşanmadığı
bir dönemde Orhan Veli’yle aynı kuşaktan bir
genç şair sessizce kendisine başka bir harita
çizmeye başlamıştır. Estetik zevkini halk
şiirimizden, daha çok türkülerimizden alan
Külebi, ne sokak dilini şiire taşımaya ne de
şiirde eskimiş, toplumda karşılığı bulunmayan
söyleyişleri diriltmeye uğraşır. Anadolu’nun
yüzyıllar içinde işlenmiş sözlü kültürünü
şehirli bir kimlikle şiirine taşımakla yetinir.
Hayatının son yıllarında kaleme aldığı “Şiir
Yöntemim” adlı şiiri bitirirken “İşte doğrusu
sözgelimi / Dokuyup yol üstünde attıklarım /
Birer küçük köylü kilimi” diyen şair belki de
kendi şiiri üzerine söylenen sözlerden en
anlamlısını sarf eder. Bin bir emekle dokunan,
işlevselliğinin yanı sıra okumasını bilen
gözlere sunduğu anlamla belli bir beğeni
düzeyine işaret eden köylü kilimleri gibi
gösterişsiz, ipek halılar karşısında iddiasız
ama çağları aşarak gelecek nesillere kalan bir
eser…
27